9 Temmuz 2007 Pazartesi

Doğu Karadeniz Kültür Turu 01-07 Temmuz 07

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/DoguKaradenizKultur#

'Ahh para olsa da gitsek,ahh vakit olsa da gitsek,ahh bu sene de geçti seneye,ahh aslında hep deniz hep deniz birazda cennet yurdumuzu görmek lazım' laflarının canımı haddinden fazla sıktığı bu günlerde ani bir kararla Doğu Karadeniz Kültür Turu yapma kararı aldık.bu karar aynı zamanda bizim tatil anlayışımızı da tümden değiştirecek bir karar oldu.

madem bu kadar övülecek yurda sahibiz o zaman neden hakkını verip,karınca kararınca, gezip görmüyoruz.hep deniz hep kum.

bizi bu düşüceye iten sebeplerden biri de insanların bırakın artık denizi olmayan yerleri gidip görmelerini,gittikleri deniz tatillerinde 5 çaylarını,beleş dondurmalarını,açık büfe kahvaltılarından azıcık feragat edipte 'yahu bu otelin yanında da ne varmış' diye çıkmamaları oldu.bir de o tip tatil köylerine gitmeden evvel yada döndükten sonra 'ne gördün,ne görecen anlat' dendiğinde sanki oteli satın alacakmış gibi lobisini,odalarını,açık büfenin ne kadar zengin olduğundan bahsetmeleri çileden çıkarttı.ama onlar ne yapsın gördükleri tek şey bunlar sanırım.
o kadar sabırlıyım ki beni bu da çileden çıkartmadı da canım deniz yanıbaşında dururken taa oralara gidipte havuzdan çıkmayan zihniyet ve otelin bakımsızlığından dolayı deniz kenarının,denizin pis olmasından dolayı denize girmeyipde sanki bölgedeki tüm koyları gezmiş gibi 'falanca yörenin denizi işe yaramaz' yorumları dumurun ötesinde şuurumu kaybetmeme sebep oldu.

bu tip insanları protesto için bile bu yurt yalın ayak adım adım yürüyerek gezilir,yazılır.

Doğu Karadeniz Kültür'e TAMZARA TUR ile gitmeye karar verdik.tur rehbermiz,tur firması zaten yöreden.çok da severim kendilerini,gezilerini.

Trabzon'da başlayan gezimizin ilk duraklarını Ayasofya Kilisesi,Atatürk Köşkü,Akçaabat Köftesi molası ve Sümela Manastırı oldu.konumu itibariyle Sümela manastırı günün bombasıydı.yoksa içini çok ruhsuz buldum.dışarıdan,uzaktan bakıldığında sizi etkilediği gibi içi etkileyemiyor.bunun nedeni yıllar evvel gelenlerinde dediği gibi bitmek bilmez restorasyon çalışması mı yoksa restorasyon diyipte yaratılan suni,soğuk,içi boş çalışma mı karar veremedim.bozulan bozuldu,bozulduğuyla mı kalmalı,yoksa aslına uygun tekrar mı yapılmalı?gezerken restore edildiğini bilmek biraz yalancı emzik tadı bırakıyor hafızamda.Sümela Manastırının ihtişamı,öyküsü,iklimi etkiledi beni.konaklama Maçka Coşandere'deydi ve güzeldi.

ikinci günümüzü Zigana Geçiti,Vazelon ve adını unuttuğum bir kilise,Hamsi Köy sütlacı,Gümüşhane Karaca Mağarası,Gümüşhane evleri-konakları oluşturuyor.günün bombası ise kesinlikle Karaca Mağarası oldu.ilk defa böyle bir mağaraya girdim.sarkıt ve dikitlerin yoğunluğu büyüleyici.sanki dodurma kaplı bir parkta dolaşıyorsunuz.zaten sarkıt ve dikitlerin yoğunluğu bakımından dünya sıralamasına girmiş durumda.


üçüncü günde yavaş yavaş Trabzon'dan çıkıp Artvin'e doğru yol almaya başladık.Uzungöl,Memişağa Konağı,Fındıklı,Rize Kalesi,Rize Kent merkezi bu günkü göreceklerimiz.yavaş yavaş düşündüğüm Karadeniz iklimine varmaya başladık.hani insan karadeniz diyince ilk akla gelen şey 'Karadenizde dağlar kıyıya paralel' lafıyla alakalı görebileceklermiz yani doğası.işte bunu görmeye başlıyorsunuz.beyniniz kafatasınızda fırıl fırıl dönüyor yeşilden,sudan,kuş seslerinden.günün güzelliği memiş ağa (kastel) konağı ve hikayesi oldu.fındıklı deresi gezisi de görmek istediğim türden bir tat bıraktı aklımda.akşam kaldığımız otelin kötülüğünü bile unutturdu bu coğrafya.otel o kadar kötüydü ki Tamzara Tur'un keşke başka bir alternatifi olsaydı.

yeri gelmişken değinmek isterim ki bu tarz turlarda yöreyi yaşamak isteriz.yani oralara gidipte kahvaltıda yörenin tereyağını değilde şu otobüs molalarında verilen üstü jelatinli reçel,tereyağı yemek istemem.nefis peynirler dururken bakkaldan alınan neye benzediği belli olmayan peyniri yemek istemem.kimse istemez.hele hele Karadeniz'e gelipte akşam geçtim mevsimi değil hamsi yemeyi,bir muhlama,bir kara lahana dolması,bir laz böreği yemeyipte tavuk,pilav yediren zihniyetide kınıyorum.bilmeyenler için söylüyorum ki insanlar buraya okul gezisiyle,emekliler dayanışma derneğiyle cüzzi paralara gelmiyor.hatrı sayılır,ödenmesi bir çok insan için zor olan paralarla geliyor.yani yöresel tatları kat kat hakeden paralar veriyorlar.karşılaştıkları tatlara bakın sıradan hatta üçüncü sınıf otel menüsü.bu çoğu firmada da böyle.yola çıkmadan tutup da neler yiyeceğiz diye sormak ne kadar kaba ve abes ise karşımıza kutu reçel ve beyaz peynirle aldatmacasını çıkartmak da o kadar abes.bu mu şimdi Karadeniz Kültürü demezler mi?biz Türkiye'de Akdeniz'e tatil köyüne gidipte 'ay şekerim bir İtalyan restoranı vardı,bir İspanya mutfağı yedik' diyenlerle dalga geçerken bize muhlama nasıldı diyenlere boynumuz bükük bakakaldık.gezimizin bir gecesi ve tüm kahvaltıları böyleydi.işin aksi yanı her tur firmasında olan bir sorun bu.sanırım bölge otel anlayışının bir ürününe takıldık.bunu da ince bir sitem olarak yazmadan geçemedim.

dördüncü gün Sarp sınır kapısı,Borçka Karagöl,Camili Maçahel'e yolculumuz var.bu turda olan bir güzellikde bir çok yabani şey yememiz.çam sakızından sakız yedim,böğürtlen yedim,temmuz ayında yabani çilek yedim.bunları tatmak bulmak hemem her zaman nasip olmaz.Günün güzelliği Borçka Karagöl ve Maçahel'di.Karagöl kartpostal gibiydi.Gürcistan sınırında Gürcü köyü olan Maçahel ise bakirliği ile şaşırttı bizi.yılın belirli aylarında ulaşımın olmadığı,temmuz ayında bile ulaşmakta çok zorluk çektiğimiz,arıcılık ilk geçim kaynağı olan bir yer.hadi bir ip ucu vereyim bir gün kaybolursam ortadan,şöyle 15 gün falan haber alamazsanız benden ilk bakacağınız yer.Maçahel'den çok bahsetmek istemiyorum çünkü tüm bencilliğimle söylüyorum ki bakirliğiyle kalsın orası,kimseler bilmesin,gitmesin.parayı bastırıpda istediğini yapabileceklerini sanan ve aslında yapan zihniyet yok olmadığı sürece maçahel uzaklarda,narin,mis gibi kokusuyla bize el sallasın.Maçahel gürcü dilinde 'avuç içi' demekmiş.

Maçahel turun en güzeliydi.

beşinci gün Ayder'e ulaşmakla ve pansiyona yerleşmekle geçti diyebiliriz.Ayder'e Maçahel'den önce gitseydik Ayder çok etkilerdi beni biliyorum.ama Maçahel'in bakirliğini gördükten sonra Ayder turistik,sosyete işi geliyor insana.

El değmemiş yerlere gidemeyen,yürüyemeyen insanlar için nefsini körleyebileceği bir yer Ayder yaylası.daha önce gelenler arttık eskisi gibi çekici ve güzel olmadığını,her türden,her telden esnafın,lokantanın olduğunu anlattılar.ne kadar araba o kadar kirlilik.

Ayder'de güzel olan yağmurun başlaması ve Fırtına Dere'sinin sesi.al kitabını geç odana,balkona uzaklara bak.

Ayder bölgenin en çok pansiyonu olan yerlerinden biri.maalesef pansiyonculuk adına öğrenecekleri çok şey var daha.bizim gibi asgari şeylerle memnun olan insanları bile huzursuz edecek uyanık pansiyoncular olduğu sürece Ayder kaybetmeye mahkum.

gözünü gelen insanın cebine dikmiş,hiç bir karşılık vermeden onu almaya kilitlenmiş esnaflarla baş etmeyi öğrendik artık.zaten cebimizdeki para senin,onu buralarda harcamaya gelmişiz.ama sen bu kadar uyanık geçinirsen bu iş nasıl olur be güzel kardeşim.

altıncı gün dağ yürüyüşü yaptık.grup ve özellikle ben zorlansamda anladım ki spor ayakkabısıyla olacak şey değil bu olay.biraz uzman işi ekipmanlar gerekiyor.yoksa hem kendime hem gruba zararım olacaktı.dağlarını çok sevdim.

ve ayrılık vakti geldiğinde,bu yıl öss'ye girecek ergenin yazlıktan ayrılırken ki hüznü içindeydik.döndüğümde her şey yapay gelmeye başladı.adaptasyon sorununu güç bela yendik.

ben bu Karadeniz'e gelirim artık.sularını içerim,dağında yaylasında yürürüm.