13 Aralık 2010 Pazartesi

Suriye,Ürdün,Lübnan Gezisi 04-12 Aralık 10 BÖLÜM 5-SAYISAL SONUÇLAR

gezinin önceki kısımlarını bölüm-1,bölüm-2,bölüm-3 ve bölüm-4 'de bulabilirsiniz.

gezinin bu bölümü gitmek isteyenler için ipucu olsun diye rakamsal olarak bir toparlama niteliğinde.bizim için de kafamıza takılan yerlerde arşiv niteliği olacak.

yola çıkmadan evvel kendi aramızda bir yarışma yaptık.ortak harcamalarımızla bu gezi uçak masrafı hariç kaç TL/Kişi olacak diye.en iyi tahmini yapan arkadaşa,12,5 USD/Kişi vererek toplam 50USD ile duty free'den gönlünce harcama yapma hakkı olacaktı.
 
maliyet tahminlerimiz şöyleydi.
Ahmet-950 TL
Cevdet-850 TL
Fikret-1350 TL
Meltem-1250 TL
Ülkü-1050 TL
toplanan paralar
2400 USDx1,5 TL=3600 TL+500 TL=4100 TL.(toplam harcanan)
4100/5=820TL ile CEVDET arkadaşımız 12,5x4=50 USD'nin sahibi oldu.benimde kazanırsam alacağım kozmetiklerin hayalleri suya düştü.BEYRUT havaalanında kendisine ödülünü taktim ettik.

şehirler arasındaki mesafeler yada sürelere gelince
Hatay - Halep 120km.
Halep - Homs 2 saat/otobüs
Homs - Palmyra 2,5 saat/otobüs
Palmyra - Şam 3 saat/otobüs
Şam - Amman 6 saat/otobüs
Amman - Jerash 20km
Jerash - Wadi Musa (Petra) 3 saat/araç
Wadi Musa (Petra) - Wadi Rum 2 saat/araç
Wadi Rum - Madaba 4 saat/araç
Madaba - Ölüdeniz (Lut Gölü) 20 dak./araç
Ölüdeniz - Amman 2 saat/araç
Amman - Şam 2,5 saat/araç
Şam - Beyrut 2,5 saat/araç

diğer ayrıntılar
ÜRDÜN' de kiraladığımız araç ile toplam 968km yaptık.
ÜRDÜN PETRA büyük tapınağa 732 basamakla çıkılıyor.

Suriye,Ürdün,Lübnan Gezisi 04-12 Aralık 10 BÖLÜM 4-LÜBNAN

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
gezinin önceki kısımlarını bölüm-1,bölüm-2,bölüm 3 'de bulabilirsiniz.

gece saat 01:00 gibi LÜBNAN sınırında işlemlerimizi yaptırdık.sınırdan çıktığımızda sanki terkedilmiş yada işgal altında bir yere gelmiştik.yol kenarları askeri barikatlarla,panzerlerle doluydu.
taksici bizi garajda indirecek oradan da başka bir taksi ile internetten öğrendiğimiz otellere gidecektik.
üzerimizde hiç LL (LÜBNAN LİRASI) yok.taksici bir bakkalda bozdurabileceğimizi söyledi.ertesi gün anladık ki bakkal kurdan bize geçirmiş.gezimizin kasası Ahmet bunu biraz kafaya taktı.biz para harcayanlar olarak 'boşver takma' dedik.
şöförün gözler son 20 dakikada kapalı gibiydi.taksi sınırdan BEYRUT'da bahsettiği garaja kadar 2 saatte götürdü.başka bir taksi buldu.bagajları yerleştirdik.'HAMRA bölgesine kaça gidersin' dedik 20 USD dedi.biz '10 USD' dedik bagajları geri indirdik.başka biri ben '10 USD'ye götürürüm' dedi.'HAMRA'da EL-NAZİH pansiyona gideceğiz' dedik.'biliyorum' dedi.atladık.
saat 02:00 olmasına rağmen şehir hala hareketliydi.barlar doluydu.sokaklarda EL-NAZİH pansiyonu aramaya başladık.sonunda taksici 'burada böyle bir yer yok' dedi.bizde 'biliyorum demiştin' dedik.bakşa bir taksi durdu.durumu taksici arkadaşından öğrenince 'EL-NAZİH kapandı' dedi.bizde 'rezervasyonumuz var' diye yalan söyledik.'başka yere götüreyim' dedi taksici.bir kaç otele girdik.50 USD'den aşağı fiyat yoktu.taksici ile bu işin olmayacağını anladık.son dediği yere gittik.köhne,han gibi bir yeri işaret etti.bizde 'sen bize EL-NAZİH'i biliyorum dedin ama bizi oraya götürmedin yalancısın' dedik.ingilizce bilmiyormuş ayaklarına yatıp 'burada kalın ucuzdur' dedi.'burası otel bile değil,biz başımızın çaresine bakarız' dedik.10 USD'yi verdik tabii ki.
çantaları sırtlanıp bir iki otele baktık.NAPOLİ OTEL ile pazarlık yapıp kahvaltı hariç 100 USD/ 5 kişi kaldık.otelin dışı bir şeye benzerken içi berbattı.odalarda ağır bir yağ kokusu vardı.bildiğin apartmanı bozup otel yapmışlar.gecenin 03:00'ünde otel arayacak halimiz kalmadığından duş alıp yattık.
sabah otel telefonundan biribirimizi arayıp buradan gitme kararı aldık.fakat Fikret'e ulaşamadık.en son lobide bekliyor olabileceğini düşünüp indik.orada da yoktu.bu sefer de odasına çıktık.meğer erkenden kalkmış odada telefon falan bulamamış.oda numaralarımızı da bilmediğinden dışarı çıkmış dolaşmış.hava soğuk diye düşünüp üstünü değiştirmiş.sonra da televizyon bile olmayan odada onu bulmamızı beklemiş.
otelden BEYRUT haritası alıp çıktık.HAMRA bölgesi bizim NİŞANTAŞI gibi bir semtmiş meğer.lüks kafeler,fırınlar,klasik laptoplu masalar falan.
ilk hedefimiz biraz para bozdurmak.ucuz yiyecek bir şeyler bulmak.sonra da EL-NAZİH denen pansiyona ulaşmak.sırt çantalı insanlara pek alışkın değiller gibi.herkes bize bakıyor.hele yol kenarından yürürken sürücülerin hayretler içinde kalması ve bizi selamlama anlamında korna çalmaları yürüyen insana da alışık olmadıklarını gösteriyor.
para bozdurduk.1 USD = 1500 LL,1 TR=1000 LL
zengin sokaklarında aç karnımızı doyuracak ucuz bir yer aramaya başladık.Türkçe konuştuğumuzu gören şemsiye satıcısı genç 'abla bulamadığınız bir yer varsa yardımcı olayım' dedi.aradığımız yeri bilmesine imkanı yok gibi bir hali vardı.doğudaki göç buralara kadar sıçramış anlaşılan.arkadaşlardan kopmamak için fazla konuşamadan çocuğun yanından ayrıldık.sonra bu duruma pişmanda olduk.memleketten birileriyle konuşma hasretini biraz giderebilirdik çocuğun.kendi telaşımıza daldık atladık.
ara sokakların birinde bir kalabalığın fırın gibi bir yerden bizdeki lahmacun,börek tarzı ürünlerden aldığını gördük.kalabalıksa ucuzdur düsturu aklımıza gelip daldık aralarına.aldığımız böreklerle sabah kahvaltısı yaptık.toplam 11 000 LL
EL NAZİH HAMRA bölgesinde değil CHARLES HELOU Caddesinde çıktı.yinede HAMRA'dan çok çok uzak bir bölge değil.dünkü taksiciye haksızlık mı yaptık diye düşündük.fakat taksici bize o oteli biliyorum diyerek kandırmıştı.taksici suçludur kanısına vardık.
HAMRA ve CHARLES HELOU caddesi arasında dudak uçuklatan güzellikte binalar gördük.fakat yine dudak uçuklatan odadan odaya çatışmaların çıktığı,ibret olsun diye yıkmadıkları binalarda aralarındaydı.internet sitelerinde anlatılan küllerinden tekrar doğan şehir lafı gerçekten doğru.
EL NAZİH girişiyle falan tam konar göçer insanların mekanı.fakat oda bulmak çok zor.bize yer yatağıda koyacağı 5 kişilik bir oda gösterdi.bu kötü konforu cazip kılacak bir indirimde yapmadı.yerde yatacak arkadaşlar betonun üzerine direk ince bir süngerle yatacak.o kadar da mülteci olmadığımızı düşünüp 2. şansımız olan TALAL'S NEW HOTEL'i araştırma kararı aldık.
yolda yürürken arkamızdan gelen EL NAZİH çalışanı biraz daha indirim yapacağını söylemek için koşup geldi.'biz biraz bakıp öyle karar vereceğiz' dedik.'buralarda başka otel yok' dedi.'sen öyle san' diyip yeni hedefi aramaya başladık.
Apartmandan bozma TALAL'S NEW HOTEL'in neresinin NEW olduğunu anlamak çok zor.o kadar ki hala tamirat var.her katta 2 tuvaletli oda ve odaların açıldığı holde 4-5 yatak var.tüm malzemeler çok eski.mutfağınıda kullanabileceğimizi söylediler.odalara baktık.1 adet çift kişilik 1 adette tek kişilik yatağı olan bir oda ve çift kişilik yatağı olan başka bir oda gösterdi.maksimum 2 gece kalacağımızı düşünüp ben,Ahmet ve Fikret 3 kişilik odaya yerleştik.
2 gece 160 USD/5 kişi
eşyaları yerleştirip gelirken gördüğümüz dondurmacıda kendimize 'hoşgeldik' dondurması ısmarladık.37500 LL./5 adet
hemen hemen her sokakta panzer,ağır makinalı tüfekli askerler ve hemen yolu kapatmaya müsait barikat demirleri var.siz lüks kafede dondurmanızı yiyorsunuz,etrafınızda her an saldırıya cevap vermeye hazır askerler var.hal böyle olunca bir çok yerin fotoğrafınıda çekmemize izin verilmedi.

taksim meydanında otobüsler dolusu polisi görüp hayret eden turistler gibi bu duruma bizde hayret ettik.günlük hayat sürüp gidiyor.silahlar çok normal,panzerler normal.bir geçtiğiniz sokaktan gece geçememeniz normal.akıl bunada alışıyor demek ki.
kimsede müze gezecek,şehirden uzaklaşacak hal yok.o yüzden sokakları arşınlamaya karar verdik.soğuk,güneş gittiğinde kendini hissettiriyor.ara ara da yağmur bastırıyor.biz inatla yürüyoruz,arabadakiler inatla bize korna çalıyor.
Beyrut hakkında biraz okuma yaparak,biraz tartışarak sokaklarda ileriliyoruz.Ülkü ve Cevdet harita okuyup bizi yönlendiriyorlar.
Beyrut trafiği çok enteresan.buradaki ışık ihlallerini görünce bizim ülkemizde EDS yüzünden diyin,bilinçlenme diyin gelişme olduğu çok açık.asla kırmızıda durmuyorlar.Suriye'de de aynen böyleydi fakat biz SURİYE'deki arabaların durma yeteneklerini kaybettiklerini düşündüğümüzden durmadıklarını sanıyorduk.ama buradaki en eski arabanın 1-2 yaşındaki Audi olduğunu düşününce BEYRUT'a EDS şart dedik.
yavaş yavaş acıktığımızı düşünüp internetten bol övgü ve ekonomikliğiyle iyi notlar almış ismiyle alkası olmayan BARBAR RESTORANI aramaya başladık.yolda sadece araba ile gelenlere kahve satan bir dükkanda kahve molası verdik.sinemalardan sohbet edip birbirimize filmler anlattık.o artistin adı neydi oyunu oynadık.10 USD/5 adet (6500 LL. para üstü)
BARBAR büyük olmasına rağmen tıklım tıklımdı.ölürüzde pes etmeyiz diyeret koridorlara dalıp kalkmak üzere olan masaları kesmeye başladık.15 dakika sonra masaya oturabildik.içli köfte,karışık kebap,humus,lahmacun ve içeceklerle 50 USD / 5 kişi ödedik.14500 LL'de para üstü aldık.yediklerimize bakılırsa evet ekonomik,bol çeşitli,temiz,süper olmasa da iyi diyebiliriz.
yağmur bastırmaya başladı.akşamı geçirebileceğimiz bir mekan aramaya başladık.sağlı sollu envayi çeşit barların olduğu sokakta ilerlerken happy hour yazan bir bar gördük bomboştu. 'garson gelin indirimli saatteyiz,1'er koktely de bizden' diyince birer bira içelim dedik.bar kaldığımız sürede de boştu.havuç,ufak çerez falan getirdi ve bunlar için para almadı.meşhur BEYRUT gecelerinin yaşandığı mekanları araştırmak için sokaklara çıktık yine.çerez,biralar 52000 LL.
diğer barlar dolmuş taşıyordu.5 kişinin girebileceği bir mekan bulamadık.canlı müzik yapan bir mekan ilgimizi çekti.yer olmadığı halde giriş ücreti istedi.10000LL/kişi.
arkadaşlar kabul etmediğinden tekrar sokaklara daldık.bir meyhane gördük.orasıda çok doluydu ama yarın akşam burada yiyelim içelim kararı almamıza sebep olacak kadar şirindi.
canlı taverna müziği yapan bir mekan dikkatimizi çekti.dışarı çıkan garsonda TÜRKİYE'de yaşamış.Türkçe sohbet ettik.bira fiyatlarının uygun olduğunu duyunca bir de burada şansımızı deneyelim dedik.küçücük barda tombul ablalar oryantal dans yapıyorlardı.bizi bara aldılar.sesten ve yan yana olmamızdan dolayı sohbet edemedik.ya barmene bakacaktınız ya kıvırtan ablalara.hepsininde manitaları yanında,sürekli baksak yanlış anlaşılacak.bizde çerez,bira ve biraz müziğe uyum sağlayarak konuşmaya çalıştık Ülkü ile.o sırada ablalardan biri bizim yerimizde kıvırttığımızı görmüş olacak ki piste aldı bizi.iki sandalyenin yanyana bile durmasına imkan olmayan pistte Ülkü,ben,tombul kırmızılı abla ve cillop arkadaşı oynamaya başladık.sürekli kulağımı Lübnan,Türkiye kardeş.good vs. lafları fısıldadılar. bizimkilerle gözgöze bile gelmemeye çalışarak şu dans bitse de otursak diye bekledik.bırakıp oturmayı da göze alamadık.buralarda kabalık olarak karşılayabilirler belki.sonuçta misafir perverlik yaptılar bize.ingilizce bilmediğimi söyleyince biraz Ülkü'ye dadandılar bende o sırada solo göbekler atıyordum.neyse çalgıcı abiler susamış olacak ki biraz ara verdiler bizde ablalara sarılarak teşekkür ettik.
kırmızı bir bady giymiş,tombulcana sarışın abla popüler güzellik anlayışına inat bana çok kadınsı geldi.arada çalan müzikle ilgilendiğimizi gören garson korsan cd'yi bize armağan etti.para vermek istesem de almadı.dans kursu tekrar başlamadan önce toparlanıp çıkalım dedik.hesapta hafif geçirmece yapsalarda ses çıkartmadık.60 USD (10000 LL. para üstü)
bu caddeden biraz uzaklaşıp farklı neler var diye araştırmaya başladık.biz sokaktan çıkarken 1 tane Hummer limuzin geçiyordu.sokakta buna bakan bir tek biz vardık.birde yine Hummer Jip gördük silahlı askerler bir yerlere gidiyorlardı.
biraz yukarılarda çok çok pahalı barlar,restorantlar bulduk.ah şimdi Türkiye'de olsak bir çorbacıya giderdik diye düşünüp TALAL NEW HOTEL'in yolunu tuttuk.
odamızın bulunduğu holde herkes uyuyordu.aralarından geçip odaya girdik.gece fırtına başladı.yandaki ucuz diskonun müzik sesi,arada bir diskonun kapısını açıp sokakta dans eden serserilerin sesleri ve gökgürültüsünün sesiyle uyumaya çalıştık.
sabah yağmur hiç hafifilememiş,gök delinmiş gibiydi.sadece bir ara Ülkü ile bakkala gidip kahvaltı için peynir,yumurta aldık.12000 LL
yolda seyyar ekmek yapan bir amcayla karşılaştık.tarzanca iki puf ekmek yaptırdık.arabasının içinde kuzine soba tesisi kurmuş amca.karperle falan ekmek yapıyor.otelin mutfağında çay,yumurta yaptık.uygun olan tek yerde yağmurun sesiyle kahvaltı yaptık.
bu yağmurda tüm planlar suya düştü.kapalı alan olarak tek bildiğimiz ABC alış veriş merkezine gitmeye çalışalım dedik.yağmur çok az deli gibi yağdı,genelde kudurmuş gibiydi.bir pasajda mahsur kaldık.Cevdet bir minibüse gideceğimiz yeri söyledi.bindik.5000 LL / 5 kişi
bir anda İstanbul'da bile sevmediğimiz AVM'lerin içinde bulduk kendimizi.herkes yeni yıl telaşı içindeydi.mağazalara baktık.1-2 saati burada geçirdik.yağmur çok hafiflemişti ki çıktık.
hristiyan mahallelerinde BEYRUT'luların kendi aralarında da İngilizce konuşması çok dikkatimizi çekti.yaşanan iç savaştan dolayı bir farklılık yaratma olarak hissettik bunu.Ülke 4 milyon nüfuslu.%83'ü arap.arapların %63'ü müslüman.müslümanların %60'ı şii,gerisi sunni.hristiyanların çoğu kendilerinin Fenikeli olduklarından bahsediyorlarmış.tenleri beyaz,kaşları,saçları siyah.
Ülkü ve Cevdet falafel yediler.bizde barbar'a tekrar gideriz diye planladık ama yağmura yakalanma korkusuyla vazgeçtik.dün kahve içtiğimiz yere tekrar gidip kahve içtik.bu işi İstanbul'da yapalım diye tartışıp fikir yürüttük.bu sefer donut's'da yedik.20 USD / 5 kişi
çıkınca adam gibi yemek yiyecek  yer bulmak için çok aç olduğumuzu anladık.hemen yakınlardaki MC DONALD'S a daldık.Ülkü ve Cevdet tok olduklarından meşhur BEYRUT kurabiyesi olan MAAMOUL satan yer aramaya gittiler.bizde MC LEBANON yedik.20 USD/3 kişi (9500 LL para üstü)
Ülkü ve Cevdet gezerken bizim gibi PEGASUS'dan bedava bilet kazanmış biriyle tanışmışlar.en iyi MAAMOUL satan yerin müslüman mahallesinde olduğunu söylemiş.
yürüyerek gitmeye karar verdik.BEYRUT'un o ışıltılı tarafından karanlık,İstanbul varoşlarını andıran semtlerine doğru gittik.artık ingilizce bilen kalmadı.arabalar SURİYE'deki gibi eski olmaya başladı.
bizim başbakan geçen haftalarda BEYRUT'a gelmiş.ona türkçe hoşgeldin yazan pankart asılı her yerde.
aradık taradık bahsi geçen MAAMOUL satıcısını bulamadık.ama HAMAS bölgesini,müslümanların refah seviyesinin ne kadar düşük olduğunu gördük.aynı Hristiyan bölgesinde olduğu gibi burada da askerler vardı fakat HAMAS'ın adamları her köşede,her evde kendi düzenlerini kurmuş gerektiğinde savunmaya hazır bekliyorlardı.kurabiye ararken girdiğimiz bu sokaklardan geçerken bile bunu anlamak hiç zor olmadı.
Ülkü MAAMOUL'cuyu bulamamaktan ve yağmurda bizi buralara yürüttüğü için mahcuptu fakat biz bu başka BEYRUT'u gördüğümüz için çok şanslı hissediyorduk kendimizi.
arama direnci kırılan Ülkü bir dükkandan MAAMOUL aldı.yine yürüyerek döndük.
Hristyan mahallesine sempati duyduğumuzdan değil elbette ama Müslüman mahallesinde kazık yemek,her dükkandan farklı kur fiyatları almak hoşumuza gitmesi.
yürüyerek dün planlağımız meyhaneye gitmeye karar verdik.yolda da bu konu üzerine sohbet ettik.hep birlikte toplanıp BATI BEYRUT isimli filmi en yakın zamanda seyrtmeye karar verdik.
meyhaneye vardığımızda bir şeyler yiyecek kadar hala aç olmadığımıza karar verip hala happy hour saatinde olduğumuzdan dünkü mekana gittik.son gecemiz olduğu içinde ipin ucunu saat bitimine kadar kaçırdık.
happy hour saati bitmek üzereyken garson gelip size happy hour 1 saat uzattık müjdesini verdi.zaten bara gelen giden de yoktu.1 saat sonra tekila ikram etti ve size sabaha kadar happy hour dedi.garsonu omuzlara almak istedik.lokal birası ALMAZA'ya asıldık da asıldık gece boyu.arada garson minik kokteylle jestlerine devam etti.tekilanın tadını alan bizlerde biraz abarttıkça hesapta abartılı geldi.İSTANBUL'da daha çok arkadaşla bile ödemediğimiz rekor rakamla bardan çıktık.105 USD
barın hemen yakınındaki ızgarada sosisli yapan bir yer dikkatimizi çekti.hemen birer tane ısmarladık.sosislisini bekleyenler LÜBNAN'ın en güzel sosislisi burada diye övündüler.gerçekten sosisli harikaydı.ben üzerine peynir sosuda eklettim.tek kelimeyle süper.
odaya girdiğimizde dünkü seslerin aynısının iki katı aşağıdaydı.diskodan çıptıs sesleri,arada dışarı fırlayıp böğürerek dans eden tiplerin sesi,fırtanının sesi ve fırtınanın uçurduğu çatıların sesi ile uyumaya çalıştık.
uçağımız sabah 06:30'da bizim 05:30'da havaalanında olmamız ve duty free'den  bir şeylere bakabilmek için 04:00'da kalkmamız lazım.uykuya daldığımız saat ise 03:00.havaalanına TALAL NEW HOTEL'den birileri bırakacak bizi.gece taksi bulmak zorunda kalmadık.12 USD+20 000 LL
saat çaldığında hemen hemen uyanıktık.çantalar dün sabahtan hazırlanmıştı.zaten gece de üstümüzle yatmıştık.ağzımın içide üstüm gibi leş gibiydi.fırtınalı bir havada havaalanının yolunu tuttuk.
önceki planlarımızda havaalanından İstanbul için içki,kozmetik ve elektronik bakmak vardı.kimsenin bir şey bakacak hali yoktu.insanlar halimizi belkide bizden çıkan kokuları duyup yanımızdan uzaklaşıyordu.
uçağa binmeyi beklerken kasamız Ahmet bize bilançoyu açıkladı.yaptığımız yarışmanın sonucunu söyledi.meraklısı için bu gezimizin 5. final bölümünü okuyabilir.
uçağa bindiğimizde ben hariç herkes uyudu yada sızdı.uçak korkum olmasa bende uyurdum. fırtınada bu uçak kalkar mı?,iniş yapabilir mi? önümüzdeki koltuklar boştu.bir ara uyudum uyandığımda havalanıyorduk,bizden herkes uyumuştu ve başka kimseyi görmüyordum. kurgulamayı seven aklım acaba kaçırılıyor muyuz diye düşündürdü beni. düşmekten iyidir diyip fırtınada uçağın motorlarından çıkan seslerin analizini yapmaya çalıştım.
İstanbul'a indiğimizde hava çok soğuktu.yine duty free'ye bakamadan eve varmaya çalıştık.havaşla Taksim'e vardığımızda dişlerimiz birbirine vuruyordu.arkadaşlarla vedalaşıp buz gibi evimizi ısıtıp,kirlileri yıkama çalışmasına başladık.
Tüm gezimizin sayısal sonuçları 5. bölümünde yakında burada olacaktır.

Suriye,Ürdün,Lübnan Gezisi 04-12 Aralık 10 BÖLÜM 3-ÜRDÜN

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/Urdun#
gezinin önceki kısımlarını bölüm-1 ve bölüm-2 'de bulabilirsiniz.

SURİYE (Damascus)- ÜRDÜN (Amman) arası en kısa sürecek sınır yolculuğumuz derken 6 saat sürdü.önümde oturan Sudan'lı iki ergenle perde savaşımız oldu.iki camın paylaşması gereken perdeyi ısrarla kendine çekti durdu.DAMASCUS'ta otobüs her yere uğradı.ana yola bir türlü çıkmak bilmedi.arkadaki çocuklu ailenin çocuklarını hiç susturmaması,sınırda uzun uzun beklemeler bizi otobüse bindiğimize pişman etti.iner inmez araba kiralamaya ant içtirdi neredeyse. otobüs bileti 30 USD / 5 Kişi.
ÜRDÜN girişinde Başer Esat fotoğraflarına veda edip genç ÜRDÜN kralı Abdullah'ın ve tüm ailesinin fotoğraflarına alışmaya çalıştık.sınırda ÜRDÜN hakkında internetteki araştırmalarımızı paylaştık.
bizi hayrete düşüren en belirgin bilgi ÜRDÜN'de petrol çıkmaması hatta işlenmemesi.Araplarda petrol olmasaydı ne olurdu sorusuna cevap olan ülke.yardımlarla ayakta olması.İsrail'i diğer arap devletlerden korumak için sırtını Amerikaya dayamış olması.kadınların boşanma hakkını son 1 yıl içinde almış olması.Türkiye'den sonra en çok Çerkez nüfusunun olduğu ülke olması.ek olarak eklediğimiz Cem Uzan'ın Ürdün vatandaşı olması.
AMMAN'ın Maslak oto sanayisi diyebileceğimiz bölgesinde otobüsten indik.camında rent a car yazan bir ofise koşarak gittik.saat 14:00 olmuş gün neredeyse bitecekti.sakin sesiyle şartlarını ve fiyatını söyleyen arap abi uygun fiyata bize navigasyonda kiralayabileceğini söyledi.3 gün navigasyonlu araç fiyatı için 100USD istedi.bizden doğan bir kaza olursa 300JD (JORDAN DiNAR) fazla alacağını,polis noktalarının çok olduğunu,hız limitlerine çok dikkat etmemizi,arabayı ehliyetinin fotokopisini aldığı Fikret'ten başkasının kullanmaması gerektiğini söyledi.uluslararası ehliyet falan aramadı.kabul ettik.çeşitli evrak,fotokopi işlerinden sonra ödeme sırasında 100 USD değil 100 JD (JORDAN DİNAR) demek istediğini,buralarda ÜRDÜN dinarına da DOLAR dendiğini söyledi.1USD=0.7 JD,1JD=1.43 USD,1JD=2.145 TL,.bizim 100 USD'lik araba bize 142 USD'ye geldi.kiralayan abinin insanın içini rahatlatan sesinden bizi dolandırmak istemediğini, gerçekten bir yanlış anlama olduğunu anladık.artık beklemekten de sıkıldığımız için 'olur ya,nolcak ki' diyip arabanın durduğu garaja seyirttik.
araba hayal ettiğimiz gibi değildi.kapıları açarken gıcırdıyor.her tarafı vuruk,ezik içinde,farları ayarsızdı.hepsini not etti abi.bizimde fotoğrafını çekmemizi söyledi.sonra yandaki tamirciye gittik.kapılar yağlandı,farlar ayarlandı.benzin alıp yola çıkmamız 16:00 oldu.
AMMAN'a en yakın antik kent 20km. uzaklıktaki JERASH.saat 16:45 de gişeye vardık ki 17:00'de kapanıyor dediler.yalvarmalar,yakarmalar ve boyun bükmeler sayesinde hızlıca gidin bakın gelin dediler.para da almadılar.8JD/kişi olan giriş parasından yırtmış olduk.
JERASH ÜRDÜN'de PETRA'dan sonra görünmesi geren en önemli 2. antik kent.6900 yıldan daha uzun zamandır sürekli insan yerleşiminin hep devam etmesiyle ünlü.dünyada bugün en iyi muhafaza edilmiş ROMA şehri arasında kabul ediliyor.
M.Ö. 63 yılında General Pompey tarafından işgal edilmiş ve Roma İmparatorluğuna geçerek 10 önemli Roma şehrinden birisi olmuştur. altın çağını da ROMA döneminde yaşamış.
günümüzden 70 yıl kadar önce kazı çalışmalarına başlanmış ve kumlar altından bir kent çıkmış.
doğunun pompei’i de deniyor JERASH'a.burada oval meydan,tiyatro,zeus mabedi,adrian kapısı,teodora kilisesi görülebilir.günde 2 kere Romalı kıyafetleri giymiş silahlı askerlerin gösterisi var.

Mimari yapısı, din ve dilleri ile iki güçlü kültürün kaynaşma izleri var.Akdeniz çanağındaki Greko- Romen dünyası ve geleneksel Arap etkisini yansıtan modern JERASH kenti gezimizi biraz hızlı ve kısa tutmak zorunda kaldık.
JERASH'dan çıktığımızda antik kent gezilerinin midede açlığa sebep olduğu kanaatine vardık. müzenin yakınlarındaki yerleşime gittik.adam gibi yemek yenecek bir yer bulmak çok zor.bizdeki çevirme piliççilere benzer iki tane tavukçu gördük.geceyi PETRA'nın olduğu WADİ MUSA'da geçirmeyi planlıyoruz.buradan da yaklaşık 3 saat yol demek.yolda bir yerlerde yemeyi planlasak bulamama riskimiz var.o yüzden girdik bir tane tavukçuya.
ufo görmüş masum köylü tiplerinde tüm garsonlar kasadaki amca falan etrafımızı sardı.'bu ne? bu ne?' diye diye masaya oturmadan bir kaç şey tattık.tüm masalar kirli.lavabo pis.bir kaç çeşit şey söyledik.ne hikmetse gelen yemekler mekananın tam aksi şekilde tertemiz ve lezzetli.arap milleti bunu nasıl beceriyor bilemiyorum.hijyen yok ama gıdalar temiz.yani kısa vadede sorunsuz beslenebiliyorsunuz.tabaklar,kaşıklar plastik.plastiğe karşı olduğumuz halde bu ortamda böyle servise şükür ettik.karşılığında 6,5JD gibi çok az bir rakam verdik.
karnımızı doyurup PETRA'nın yakınında konaklama yerlerinin olduğu WADİ MUSA'ya doğru hareket ettik.otobanda her 5km.'de bir polis var.hız yapmak gibi bir ihtimaliniz yok.yol düm düz,tenha,keyifli.yol boyunca filmlerden,yakışıklı erkek ve kadınlardan bahsettik.bir yerden benzin aldık.24 JD.biraz çerez aldık ve birer kahve içtik 4,5JD.
95 oktan 0,8JD/litre,95 oktan 0,66JD/litre
otobandan ayrılıp bir köy yoluna girdik.hiç ışık yok.RABİYA adını verdiğimiz navigasyon aleti sapıttı mı?rotadan çıktık mı? diye endişe ederek yola devam ettik.RABİYA'nın alternatif rotası olduğunu WADİ MUSA'ya varınca anladık.
hedefe vardığımızda 2. aşama konaklayacak ucuz yer bulma maceramız başladı.Ülkü ile girdiğimiz çoğu yer 50-30JD/oda arası fiyat çektiler.bazıları ucuz ama kalınamaz geldi.sonunda ELGEE diye bir otel kahvaltı hariç çift kişilik 20JD/oda,tek kişilik 15JD/oda fiyat çekti.kabul ettik.55 JD/5 kişi.
ertesi gün PETRA gezisi sabah 06:30'da başlayacak.kahvaltı,öğle kumanyası almak ve ucuz bira içebilecek bir yer bulmak için eşyaları odaya bıraktıktan sonra dışarı çıktık.girdiğimiz bir marketin kasasındaki adam Türk olduğumuzu öğrenince telefonuyla birilerini aradı.sonra bize 'orguvan' diye bir şeyler geveledi.ne kadar zaman sonra 'erdoğan mı diyorsun' dedik.'yes yes good man' vs. diye hayranlığını anlatmaya başladı.bizde belki bize indirim falan yapar diye 'yes yes goog man dir kendileri' dedik. indirim falan da yapmadı.17,7JD.
market önündeki kalabalığa PETRA'nın kaçta açıldığını ve ne kadar olduğunu sorduk.6:30 bilgisi doğrulandı fakat bizim internette bulduğumuz 50 USD girş fiyatı bilgisi patladı.giriş 1 günlük 50JD/kişi dediler.tam bir yıkım oldu bizim için.biz pahalı olacağını bekliyorduk ama bu kadar olamaz falan diye düşünmüştük.işte oluyor.1985 yılında UNESCO dünya kültür mirası listesine giren,2007 yılında dünyanın yedi harikasından biri olan PETRA elbette 10-20 USD olmayacaktı ama 50JD=72 USD midemize yediğimiz bir yumruk etkisi yaptı.
otele dönüp birer bira söyledik.15JD/5 adet.içimizden 1-2 kişiyi nasıl kaçak sokarız diye plan yaptık.sonra gişede yalvaralım dedik.sonra indirim isteyelim dedik.sonunda da 'burada olma amacımız PETRA dır' diyip sabah 06:00'da PETRA'nın yolunu tuttuk.
06:30'da gişede yine şansımızı denedik.abi fiyatların yeni yükseldiğini,turist fiyatının 90 JD ama yine de hala yerli fiyatı 50 JD aldıklarından bahsetti.arkamızdaki muhtemelen amerikalı biri hiç tık demeden bilet alınca bizde biraz hayıflanıp çıkartıp paraları biletleri aldık.zaten gişede hiç yumuşama falan da olmamıştı.PETRA girişi 370 USD / 5 kişi.
uykusuzluk ve sabah ayazı eşliğinde kanyona doğru yol aldık.arkamızdan gelen grupla yan yana gelmemek için kah bekledik kah hızlandık.
bu arada tabii ki Ahmet'le klasik tatil gerginliğini atlamadık.yola çıkmadan evvel aldığımız tartışma yok kararımız 3 gün sürebilmiş işte ikimizinde hayal ettiği mekanda patlamıştı.hep bilindik küsmeler,surat asmalar sonra da soğuk savaş rüzgarları,arada kalan arkadaşlar vs. PETRA dönüşüne kadar sürdü.bu soğuk rüzgarlar sırasında ne o benim resmimi çekti,yermisin? içer misin? diye ikramda bulundu,ne de ben ona fotoğraf makinasının lensini değiştirirken yardımcı oldum ne de fazla gelen polarını beline sarması yerine çantama atmasını söyledim.sadece grup olarak İstanbul daki arkadaşımıza magnet alırken 'sende istiyor musun' dedi soğukça bende 'yok' diyip yanından ayrıldım.magnet+yüksük=4JD sonunda gruba dondurma ısmarlayarak tatsızlık son buldu.
gezimize dönecek olursak PETRA bana göre parasını hak etti.tüm gününüzü hatta günlerinizi çok rahat alacak büyüklükte ve dağınık.bir çok yerinede giriş yok.uzaktan bakabiliyorsunuz. güneş bulduğumuz ilk yerde meyve suyu,peynir,zeytin ve ekmekten oluşan kahvaltımızı yaptık.daha evvel yapılan uyarıları dikkate alıp çantamıza su depolamıştık.
elimizdeki dökümanları tekrar tekrar okuyarak ve girişte verdikleri haritayla gezmeye çalıştık.
M.Ö.400-M.S. 160 yılları arasında yaşayan NEBATİYAN'lara başkentlik yapmış.ROMA işgali ve M.S. 400 yıllarındaki depremlerle hasar görüp gözden düşmüş.
SİG adı verilen 1km. uzunluğunda 80m. yüksekliğindeki kanyonu geçince karşınıza çıkan şimdi ki banka sistemi gibi yapılmış EL-KHAZNA (hazine),1989 yapımı Indiana Jones: Son Macera filmindede görülüyor.
tüccarların paralarını saklayan NEBATYANLAR bolluk bereketi ipek baharat ve bir sürü şeyin ticaretinin yapıldığı kavşakta olmalarıyla kazanmışlar.bu kavşak öyle bir kavşakmış ki Çin, Hindistan, Mısır,Suriye gibi Güney Arabistan,Yunanistan ve Romaya uzar halde.
EL-KHAZNA (hazine) pembe kayaya oyularak 30m genişlik ve 43m yüksekliğe sahip.yanındaki herşey küçük kalıyor bakınca.burası aynı zamanda kral mezarıdır.
ilerledikçe roma döneminde kireç taşına oyularak yapılmış bir 3000 kişilik amfi tiyatrosuya vardık.biraz güneşlenip dinlendik.PETRA gül demekmiş.gerçektende toprağı gül renginden herşeyi oyarak yapmışlar.
sıcak da ziyaretçilerde yavaş yavaş bastırmaya başladı.bir an evvel PETRA'nın en önemli yeri olan AL-DEIR manastırına gitmeye karar verdik.bize 800 basamak olacağını söylemişlerdi.bizde kendimizi öyle dik ve dar basamaklara hazırlamışız ki geniş basamakların çoğu yerinde 'bu muymuş 800 basamak,yok yok bunlar kudurtmadan bırakmaz,dar ve dik merdivenlere gelmedik demek ki' diye yorumlar yaptık.barıştıktan sonra Ahmet paylaştı saymış 732 basamak varmış.

manastıra varır varmaz,yerel kıyafetler giymiş garsonun servis yaptığı çay bahçesinde çay ısmarladık kendimize.8 JD/4 adet.arkadaşlar bir ara seyir tepesinede çıkıp geldiler.ben manastıra manastır bana bakarak yaklaşık 45 dakika geçirip ayını yoldan geri döndük.
her yer boncuk ve PETRA kayası  satan bedevi satıcılarla,eşekle,deveyle,at arabasıyla insan taşıyanlarla,çay demleyen çok büyük,az büyük,genç,çocuk ve bebekli yerlilerle dolu.
inişi tamamlayınca ton balığı,mısır,sabahtan kalan zeytin ve meyvesuyuyla öğle yemeğimizi yedik.
dönüş her zaman geliş yolundan daha kısadır diye düşünür ve hesaplarız.PETRA biz o kadar yormuş ki dönüş bitmek bilmedi.kanyonu geçince çıkıyoruz gibi hesap ettik toprak at arabası yolunu hesaba katmadık.kalabalık ve sıcak bunalttı.çıkışta modern bir wc'ye dalıp kendimize geldik.nihayetinde de arbaya vardık.
geceyi çölde bedevi çadırlarıyla ünlü WADİ RUM'da geçirmeye karar verdik.WADİ RUM-PETRA arasını 2 saat diye açıkladı navigasyon cihazımız RABİYA.direksiyona Cevdet'i geçirdik.bu yorgunluğun üzerine çok güzel bir uyku çektim yolda.
otobanda WADİ RUM girişini kaçırdık.hemen en yakın benzin istasyonuna daldık.o sırada binadan bizim gibi araç kiralamış biri çıktı o da WADİ RUM'u bitirmiş PETRA'yı soruyor bize.'WADİ RUM girişinde para alıyorlar.kalacak yere hemen karar vermeyin biraz dolaşın ve pazarlık yapın' dedi.bizde 'PETRA girişi çok pahalı hazırlıklı olun' dedik.adam zengin olmalı ki pek iplemedi.
gerçekten WADİ RUM girişinde arabayı durdurup giriş parası aldılar.25 JD/5 kişi.parayı öderken de Ahmet'i 'nerede kalacaksınız,bizde kalın,jip safari yapalım' falan diye ketenpeleye almışlar.'yok biz bir tur atıp çıkacağız' dedi.ama yol boyunca jipleriyle peşimizi bırakmayıp sürekli göz teması falan kurmaya çalıştılar.
sonunda derdi ne bunların öğrenmek için kenara çektik.bekledik.bir tane entarili abi indi jipinden geldi.hello,mello'dan sonra nazik bir şekilde arbanızla sakın çöle girmeye çalışmayın. çöle uygun değil arabanız.çok zorlanır ve orada kalırsınız uyarısı yaptı.ÜRDÜNLÜLER hala kibarlar.teşekkür edip asfaltın bittiği çölün başladığı yola kadar ilerledik.
arka sokaktan geri dönmeye başladık.o arada bir jip durdu bedevi çadırı varmış.karşılıklı dil dökmelerle bir orta yol bulduk.arabamızı evinin bahçesine bırakacağız,jipiyle bizi bedevi kampına götürecek,akşam yemeği,sabah kahvaltısı,gece ateş,yarın minik bir jip safari 40 JD/2 kişi+90 USD/3 kişi.
'bu akşam hiç misafir beklemiyordum.siz benim için bir şanssınız' dedi jipiyle kampa giderken.bizde kısmet diyince,'müslüman mısınız? adınız ne? aa Ahmet bizde de Ahmet.'diye başladı bizde 'senin adın ne? aa Salih bizde de Salih' diye kaynaşmaya başladık. 'ne dualar okuyorsunuz' a kadar gitti sohbet.
köy ile kamp arası 7km.güneşin batışı kaçtı gitti.'yemeğinizi eşim hazırlayınca ben getireceğim' dedi.ateş yaktı.biraz bedevi müziği söyledi.'gece ben ve eşim yada kardeşim sizinle kalacak' dedi.çay yaptı.sonra eşini ve yemekleri almaya almaya gitti.
bizim kampların yanında lüks denecek sabit çadırlar,modern bir wc,duş dışarıdan gözükenler.karanlıktaki yıldızlar,çöl,yükselen ay,ateş,sessizlik,dostlar için için yer eden güzellikleri.
eşi bize üzerinde patates,tavuk kızarması,turşu,nohut,kuş üzümü daha adını unuttuğum bir çok şey olan pilav,yoğurt,kola ve su ikram etti.gerçekten süper bir yemekti.bir an onlarında yiyeceğini unutup bitiriyorduk neredeyse.
sonra çay içtik ateş başında hep beraber.karısı hep soru sordu bize,siz çayı neden iki çaydanlıkla yapıyorsunuz,bezelye,pilav nasıl söyleniyor gibi konuşmalar yaptık.biraz da yapıp sattığı boncukları gösterdi ama ısrarcı değildi.Salih akşam yanlız kalabilirseniz biz kampı size bırakıp gidelim sabahta kahvaltınızı getireyim dedi.bizde seve seve kabul ettik.
onlar da gidince vur patlasın çal oynasınlı,sıfır alkollü bol çaylı bir gece geçirdik.salih'ten çekinip bize bira alır mısın? diyememenin cezasını çektik.gece çadıra girip kumlar üzerine atılmış şiltede güzel bir uyku çektik.
sabah saat 5:30 gibi Ahmet ve Fikret gün doğumunu çekmek için ayaklandılar.güneş bir kayanın arkasında kaldığı için yürümeleri boşa çıkmış bir şey çekemeden dönmüşler.
saat 08:00 gibi Salih ahmet ahmet diyerek geldi.kahvaltı getirmiş.kahvaltı edip biraz sohbet ettik.
afişimizle fotoğraf çektirdik.afişteki kuşu sordu leyleğin ingilizcesini bilemediğimizden göç eden uzun bacaklı bir kuş dedik.blog'un çıkartmasını hediye ettik.hemen jipine yapıştırdı.
jipine atlayıp LAWRENCE SPRINGdedikleri eskilerde öylesine bir vaha olan yere gittik.uzaktan öyle bir baktık.çölde fotoğraf molası verdik.
tekrar evine gidip arabamızı aldık.gerçekten sıcak,misafir perver,dürüst,kaliteli işini yapıyor Saleh Mosa Swleheen.
direksiyona bu sefer Ülkü geçti.ilk durağımız MADABA,arkasından 20km. uzaklıktaki LUT GÖLÜ (ÖLÜ DENİZ).yolculuğumuz yaklaşık 4 saat sürecek.bir yerde benzin aldık.10JD. aynı yerde bisküvi,çerez ve çay aldık 16,5 JD.abur cubur benzinden pahalıya geldi.her 5 km.deki radarları artık kanıksayıp kıyıdan kıyıdan MADABA yoluna girdik.bizi çevirerek heyecan dozumuzu arttıran bir radar turist olduğumuzu görünce selam verip geçin dedi.arabayı bize kiralayan abinin görüntüsü hepimizin gözünün önüne geldi.'arabayı kim kiraladıysa şoför koltuğunda da onun oturması çok iyi olur'.hemen direksiyona Fikret geçti.arabada elektrik arızası da bu zamanlara denk geliyor.bagaj kapalı olduğu halde bagaj ikaz lambası yanıyor.iç aydınlatmalar ve uzaktan kumanda çalışmıyor.illa elimizde patlayacak araba.
saat 14:00 gibi MADABA'ya giriş yaptık.otobandan MADABA'ya ayrılan yoldan itibaren tarlalar,seralar başladı.ÜRDÜN'ün yeşil yerine gelmişiz.bu sefer tarlalara ufo gören masum köylü gibi biz baktık.
açlıktan ölmemek ve turistik yerlerde kazık yememek için ucuz bir kebapçıya oturduk.
JERASH'daki olumsuzlukların hepsi burada da vardı.1 kg. kebap söyledik.yoğurt ve pilav istedik.pilav bizi hayretlere düşürdü.bizim evde 2-3 kişi için pişirdiğimiz tencerenin büyüklüğünde 1 porsiyonluk pilav geldi.dev pilavın yanında herşey küçücüktü.
insanları ve televizyondaki klipleri seyrede seyrede yemek yedik.hepsi 8,55 JD.MADABA girişinden önce bir manava girip meyve aldık.5 elma + 1kg. mandalina.2 JD.ilk başı açık kadını gördüm. MADABA hıristiyanlarında yaşadığı bir bölge.
Müze girişine bakılırsa içeride bir şey yok gibiydi.gişedeki adamla işçeride ne var diye sohbet ettik.'o var,şu var,bu da var' gibi okkalı laflar etti.benimde aklımda en büyük mozaik müzesi diye de burası kalmış.TUNUS daki BORDO müzesini unutup buraya kilitlendim.Cevdet hariç girdik içeri.10 JD/4 kişi.
toplam 10 dakika sürmedi gezimiz.müzede hiçbir şey yok.çabuk çıktığımızı gören gişe memuru 'neden çıktınız?' dedi.'gezdik bir şey yok' dedik.'oraya gittiniz mi,buraya gittiniz mi?' dedi.hepsine 'evet' dedik.'peki iyi yolculuklar' dedi.ne desin başka.
hemen LUT GÖLÜ (ÖLÜ DENİZ) için arabaya binip,bu MADABA macerasını unutmaya çalıştık.
ÖLÜ DENİZ de iki tesis var. biri aile diğeri halk dediler.ucuzluğundan dolayı biz halk plajına gidelim dedik.havlu,duş,şezlong herşey varmış.100JD/5 kişi.iyi,ala dedik ama hiç bir şey yoktu.
üstümüzü değiştirecek yer zor bulduk.duşlar paslı ve soyunma kabinlerinin kapıları kapanmıyordu.mayoları giyip plaja gidince durum biraz daha değişti.plajda ne kadar sap varsa uzaktan uzaktan bizi seyre daldı.antalya'ya gelen turistleri şimdi çok iyi anladım.önceleri hepimiz rahatsız olduk.ama kaç km yol yaptık buraya girmek için.bir kaç tane sapta buna engel olamaz diye düşünüp attık kendimizi denize.abiler bu rahat davranışlarımızı kendilerince yorumlamışlar ki cep telefonlarını çıkartıp bir şeyler yaptılar.artık video,foto ne yaptılarsa göz göze gelmemek için anlayamadık.
sadece denizden çıkarken namahrem diye söylendik.denizde gülme krizi yaşadık.acaba 5 er JD fazla verip aile yerine gitseydik neyle karşılaşacaktık.
ölü denize geri dönecek olursak deniz seviyesinden 400m. aşağıda olması sebebiyle yeryüzünün en düşük noktası kabul edilir.ÜRDÜN nehri başta olmak üzere bir çok nehir buradan göle akar.etrafında da çokça minareller,tuzlar bırakırlar.bu zenginlik tıp,tarım ve endüstride kullanılır.çevredeki yeşilliğin sebebini anlamış olduk.çamuruda faydalı.
tuz oranı o kadar fazla ki batmanız imkansız.bu durum insanda o kadar değişik bir his uyandırıyor ve bu olaya otomatik gülerek tepki verirsiniz.çeşitli yüzme denemeleriyle bu gülme tepkisi gülme krizine dönüşür.sizden sonra girenler sizin bu halinizi anlamaz haliyle.ama onların ilk tepkilerini gördükçe sizdeki eğlence zirve boyutuna ulaşır.
güneşin batışını seyrettik.duş alıp giyinmek için soyunma kabinine gittik.kabin yine kilitli. anahtarı bilmem nerede.o kadar sapın görsel tacizi yetmiyormuş gibi bir de mayo ile anahtarcı çocuğu bulmaya çalıştık.key diyince aval aval bakan ÜRDÜNlülere anahtarı anlatmak,sonunda çocuğa ulaşıp üstümüzü değiştirmek ve kalan meyveleri yemek için parkta biraz dinlenmek yaklaşık 1 saatimizi aldı.
bu akşam arabayı teslim edip uygun bir taksi ile ŞAM'a geçmeyi oradan da LÜBNAN için uygun başka bir taksi bulup gezinin son şehrine kapağı atmak amacındayız.
navigasyon cihazımız RABİA'ya AMMAN'ı işaretledik.bir kaç kere AMMAN'a çok yaklaşıp uzaklaştık.araba kiralama ofisini aradık.adamla yol tarifi konusunda anlaşamadık.tekrar yola koyulduk.AMMAN'ın bilmem nerelerinde olmalıyız ki bir allahın kulu aradığımız caddeyi bilemedi.yaklaşık 2 saat AMMAN'ı aramakla,RABİYA'ya doğru bilgi girmekle geçirdik.en sonunda ne olduysa oldu RABİYA'ya.araba kiraladığımız yerin apartman numarasını bile girebildik ve 21:30 gibi hedefe ulaştık.bu araba ile 968 güzel km. yaptık.
araba kiralayan kibar abi bize ŞAM'a gidecek taksi buldu.ŞAM'dan bizi başka arkadaşı alıp BEYRUT'a götürecek.bunun için tek bir rakam istiyor.tek rakamda anlaşıp ŞAM'da yarı yolda bırakmaması için parayı diğer taksiciye kendimizin vereceğini söyledik.40 dakika gibi yaklaşık 9 kişi konuştuk.
AMMAN-ŞAM arası için 55 JD+5 USD,ŞAM-BEYRUT arası için de 60 USD'ye anlaştık.araba kiralayan abiyle vedalaşıp 2,5 saatlik bir yolculuğa çıktık.
arkada 4 kişi çeşitli oturma pozisyonları geliştirdik.
ÜRDÜN sınırında çıkış parası aldılar.20 JD/Kişi.gümrükte,taksici gümrük memuruna pasaportları verirken çaktırmadan yanında bir rulo da para verdi.artık taksinin geçiş izni mi yoktu,yoksa arkada 4 kişi oturduğumuzdan mı bilemedik.ama bu jest karşısında gümrük memuru öyle gevrekleşti ki ne bagaja ne de tipimize bakma ihtiyacı duymadı.
şoföre sürekli free shop vs. dedikçe okey okey diyip durdu bize.ama free shopu da transit geçti gitti.sonra dan yanlış anlama hatta hiç anlamama olduğunu anladık.bizi marketi olan bir sınır oteline götürdü.orada ingilizce bilenler ona durumu izah etti.
Ahmet,Fikret ve türk davranışı olarak şöföre dürüm döner aldık.10 JD/3 adet.
ŞAM'a geldiğimizde gece ayazı içimize işlemiş zangır zangır titriyorduk.saat 00:20 idi.taksici fırlayıp bir araba bulmaya çabalarına girdi.bir taksi ile fiyat konusunda anlaştı.sonra bize geldi 'bana fazla ona az vereceksiniz' dedi.'bizim için farketmez' dedik.herkesin gözü önünde yeni taksiciye parasını verdik.o da bize 'BEYRUT şehir içinde gezme yetkim yok garajda bırakır sizi başka taksiye bindiririm' dedi.aman ne güzel öpen öpene.iyi dedik atladık taksiye.bu taksi biraz daha büyüktü.artık rahat etmekten çok ısınma problemimiz vardı.
GOLAN TEPELERİ mi? acaba diye düşüne düşüne yarı uyur yarı uyanık LÜBNAN sınırına geldik. LÜBNANLI askerler kara kaş kara göz ama bembeyaz tenlilerdi.
işlemleri yapan bir tanesi 'size 5 aylık sınırsız giriş hakkı veriyorum' dedi.zaten devletler karşılıklı buna anlaşmıştı.kendi jestiymiş gibi bize sattı.bizde 'oo thenk you' diye ödül kazanmış numarası yaptık.