sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
PEGASUS'dan temmuz ayında aldığımız son biletler gidiş-dönüş Adana'yaydı.7 kişinin ulaşım masrafı toplam 224TL. tutmuştu.her uçuş 16TL.gezi gününe yaklaşırken Tolga ve Safiye arkadaşlarda bize katıldılar.9 kişi ADANA'dan minibüs kiralıyıp 3 gün HATAY'ı keşfetmeyi amaçlıyoruz. Sabiha Gökçen'e arabayla gidip arabayı PEGASUS'un EKOPARK'ına bıraktık.EKOPARK'dan havaalanına servisler var.EKOPARK 72 saate kadar PEGASUS yolcularına ücretsiz.EKOPARK'ın girişini kaçırdık,tam bulamadık derken beleş azmi yapıp arabayı bırakabildik.Safiye ve Tolga Sun Ekspres'le uçacaklar.aynı saatte ADANA'da olacağız.
PEGASUS eksik olmasın rötar'ı adet edindi.6:20 uçağı 6:50 gibi kalktı.neyseki hiç bagajımız olmadığından havaalanında oyalanmayıp hemen kiraladığımız minibüsü alıp otobana yöneldik.minibüse 140TLX3gün=420TL verdik.
bu gezimizde de kasa yapıp tek ödeme noktası yapıyoruz.ilk etapta adam başı 100TL. topladık.GAP gezimizde mola verdiğimiz MISTIK TESİSLERİ'nde yine mola verdik.
kurabiye,börek ve çay ile kahvaltı yaptık.
çay servisi sırasında gezi sloganımız çıktı 'GETİR GETİR YENİR!'.bu masada hiçbir şey ziyan olmaz yada fazla gelmez.MISTIK TESİSLERİ'nde çaylar için 22TL. verdik.
yaklaşık 12KG. mandalina aldık.12TL. verdik.'GETİR GETİR YENİR!'
hava ılık,güneşsiz,hafif yağmurlu ve boz-bulanık.ADANA-HATAY arası ~200km.yolu düzgün.1,5 ay evvel HATAY'a pazar akşamı 22:00 gibi gelip parzartesi günü 07:00 gibi ayrılmıştık.HATAY bizim için KÜNEFE ve sokakta içtiğimiz tomurcuk kokulu çaydan ibaretti.şimdi ise şehre girerken ki kalabalığı ve arabaların çokluğuyla büyük şehir havasında.
konaklama için öğretmen evinde yer olmadığından aynı paraya HİDRO OTEL'e rezervasyon yaptırmıştık.hedefimiz HATAY'ın HARBİYE tarafına gitmek.soran her yolu aşmış,sormayan düz yolda şaşmış felsefesini düşünerek sora sora HARBİYE tarafına HİDRO OTEL'e geldik.otel genelde iş gezileri yapan insanların kaldığı türden,temiz ve mütevaziydi.haftasonu iş seyahati yapan olmadığından boştu.odalara baktıktan sonra 25TL/kişiX2 gece=50TL.'ye anlaştık.
HİDRO OTEL'e yaklaşırken İSTANBUL'da tulumbacı yada lokmacılar gibi burada da KABAKTATLICISInın olduğu dikkatimi çekmişti.hemen otel çıkışında hoşgeldiniz tatlısı yedik.GETİR GETİR YENİR!
KABAK TATLISI'nı burada,buraya has beyaz kabaktan ve sönmüş kireçte bekletilerek yapıyorlar.şerbeti daha kıvamlı ve kendisi sert.rengi de çok açık.fazla şeker tadını tahin ile yumuşatabilirsiniz.ayak üstü yediğimiz KABAK TATLISI türünün en güzeli değildi ama yinede KABAK TATLISI ile tanışmamıza memnun olduk.
şehire inip ST. PİERRE KİLİSESİNE gittik.Kilise öğle tatilinde olduğundan 20m kadar ilerideki kayalara oyulmuş,şehre tepeden bakan KHARON (ÖLÜLER ÜLKESİ KAYIKÇISI) kabartmasına baktık.
Arkeolog arkadaşımız Nilüfer KHARON'un mitolojideki görevini anlattı.KHARON abimiz,ölüleri bir nehirden geçirip,yer altında bulunan ölüler ülkesine götüren kayıkçı abimizmiş.
istediğini götürüyor istemediğini de yalvarsa bile kıyıda bırakıyormuş.kıyıda kalmak demek arada kalıp acı çekmek demek.kıyıda kalmak,dini törenle gömülmeyenler için söylenirmiş.filmlerde falan gördüğümüz ölülerin gözlerine konulan para,ölüler ülkesine giderken cenazenin nehiri geçerken kayıkçıya vermesi için konurmuş.kabartmanın yapılış nedeni, kahinlerin tavsiyesi üzerine imparator ANTİOKHOS zamanında yayılan veba salgınını durdurmak içinmiş.veba salgını,kabartma bitmeden kesildiğinden kabartmada yarım kalmış.
ST.PİERRE KİLİSESİ'ne geçtik.
HAÇ dağı batısında kayalara oyulmuş mağara kilisede,günümüzde özel günlerde törenler yapılıyor.
ANTAKYA'daki ilk Hırısytiyanların gizli toplantılarını yaptığı manastırda acil durumlarda kaçmak için yapılan tünel hala duruyor.yıllar içinde kiliseye çeşitli eklemeler yapılmış.
tekrar şehre indiğimizde arabayı bırakacak yer aradık.yollar çok kalabalık ve park edecek hiçbir yer yok.şehirin uzaklarında bir yer bulup arabadan kurtulduk.
yollar,sokaklar,asfalt her yer çamuş.açık kahverengi,toprak çamuru gibi.daha ilk dakikalarda her yerimiz çamur oldu bile.
geçen sefer gelipde ucuz yemeklerinden memnun kaldığımız ADANA DÜRÜM SEND'e gitmeye karar verdik.
ADANA DÜRÜM SEND yöresel mezelerden getirdikçe getirdi.'GETİR GETİR YENİR!'.
içli köfte tarzı ORUK,ağızda yuvarlanıp gidiyor.ciğerler,adanalar,et şişler geldi gitti.hiç bir ürününde kusur yok.9 kişilik bu yemeğimize toplam 105 lira verdik.
karınlar doyunca HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİNE gittik.
Müze eserlerin çokluğu bakımından Lübnan'daki Bordo müzesinden sonra 2. büyük MOZAİK MÜZESİ sayılıyor.
Müze'de gerçekten etkileyici mozaikler vardı.hele gezerken yanınızda size özel anlatım yapan Nilüfer gibi arkeolog arkadaşınız varsa saatler az gelir.
ben işin içinde olduğundan artık sıkılmış,belki anlatmak istemez,gezmek ve tatdına varmak ister diye önceleri pek yanaşmamıştım ama Murat'ın da uyarmasıyla anlatmaktan zevk aldığını gördüm.
tatlı tatlı gezdik müzeyi.çıkışta kafamda anlatabileceğim çok mitolojik adam kalmasa da mutlu mesuttum.
müzeden çıkınca buluşma noktamızı 1,5 ay evvel gelip çay içtiğimiz SOKAK SAHLEPÇİSİ olarak planladık.
SOKAK SAHLEPÇİSİ yine kalabalıktı.SAHLEP ustası biz geldiğimizde 'hoşgeldiniz ben sizi tanıyorum' dedi.'evet 1 ay evvel gelmiştik' dedim.'yok 50 gün oldu' diyince şaşırdım.'evet nereden biliyorsunuz' dedim.bizim blogdan GAP gezimizi okudunu anlattı.ilk defa böyle bir şeyle karşılaştım.hayret ettim,şaşırdım,memnun oldum,biraz da utandım.SAHLEP söyledik.'GETİR GETİR YENİR!'.
SAHLEP çoğumuzun bildiği SAHLEPten farklı.bir kere gerçek SAHLEP,nişasta çok arka planda.içinde damla sakızı da var,üzerinde toz fındık ve antep fıstığı var.kıvamı koyu.kaşıkla servis ediliyor.İstanbul'daki sahlepler cehennem gibi sıcak olur.soğuması için çok uğraş verirsiniz.dayanamayıp bir yudum alırsınız ki diliniz cızz yanar.sonra da içtiğiniz SAHLEPten hiçbir şey anlamaz günlerce dilinizdeki acıyı yaşarsınız.yani buradakiyle alakası yok.bu SAHLEP o kadar doyurucu ve besleyici ki bitirdikten sonra tatlı isteğiniz köreliyor.
burada herkes bir mola verip çay,SAHLEP içiyor.isterseniz yanında kuru üzüm,cevizde alabilirsiniz.müzeden çıkan arkadaşlar yavaş yavaş burada toplandı.aslen dondurma ustası olan Kahramanmaraş'lı İDEAL SAHLEP'in sahibi MEHMET BEY,işlerine mola verip bizim için SAHLEP'in öyküsünü anlattı.ORKİDE çiçeğinin kökü olan SAHLEP Kahramanmaraş başta olmak üzere dağlarda yetişirmiş.'ekip biçerek bu üretilemez' diyor.az sahlep çok süt ve biraz nişasta ile içtiğimiz SAHLEP üretiliyor.Kahramanmaraş'ın dondurma konusundaki ünüde dondurmasının SAHLEP'inden geliyor demek ki.keçi sütünün kerameti de var diye duymuştum.
çayıda en kaliteli malzelerden yapıyor.demlik,bardaklar önünüzde tertemiz.tam kafamızdaki mutluluk.çayımı içeyim,etrafa bakayım.ilerleyen saatlerde açıyor Orhan Gencebay'ı 'ohh gel keyfim gel'.ama gezilecek çok fazla yer var.içtiklerimizin bedeli olarak İDEAL SAHLEPÇİsine 15 lira verdik.
kasadan yılbaşı için çeyrek piyango bileti aldık.
biraz yediklerimizi eritelim,farklı yerler görelim diye modern Antakya sokaklarından eski Antakya sokaklarına dalmaya başladık.
UZUN ÇARŞI içinde kadayıf imal edenlere 'ooo,aaa,demek öyle yapılıyormuş!' diyerek baktık.
fotoğraf çektik.
kadayıfın nasıl yapıldığını anlayamayanlar için resimli anlatım yapmaya karar verdim.
bakırcıdan bir kaç parça eşya aldık.
yağmur biraz şiddetini arttırsa da hava soğuk değildi.HABİB NECCAR CAMİİ'sini yolumuzun üzerinde bulduk.HABİB NECCAR CAMİİ'si ROMA döneminde ait bir pagan tapınağının üzerinde.şuandaki camii OSMANLI döneminde yapılmış.19.yy'dan kalma şadırvan mevcut.avlusunda İSA'nın havarilerinden 2 kişinin ve onlara ilk inanan HABİB-İ NECCAR'ın türbesi var.bilmeden bakıldığında sıradan bir camii havası versede bu bilgileri bilince zihinlerde önem kazanıyor.
ANTAKYA'lı arkadaşımız Erkut gelmeden bize gezi rehberi hazırlamıştı.HABİB NECCAR için bir göz attığımda öğrendim ki AFFAN KAHVESİ buralara çok yakın.çay içip,mola vermenin vakti de gelmişti.AFFAN KAHVESİnin binası fransızlardan kalma.
yüksek tavanlı,tahta seyrek masalı,eski elektrik tesisatı ile hayellerimizdekine uyuyor.
elimdeki notlarda HAYTALI tatlısının yanında parantez içinde BİCİ BİCİ yazıyor.muamele sıralamasından olsa gerek.
yoksa pek alakaları yok.elimdeki notları göstererek sahibinin arkadaşlarıma HAYTALI tatlısını anlatmasını rica ediyorum.Kırmıyor anlatıyor.az şekerli hatta şekersiz muhallebi,üzerine vanilyalı 2 top dondurma,üzerine gül şerbeti.lütfen dikkat gül şerbeti gül suyu değil.
içinizi serinleten,mideyi ferahlatan,rehası hiçbir şeye benzemeyen bir tatlı.sadece yeniliklere açık olmayan yada önyargılı insanlar beğenmez.güllü şeyleri beğenmeyen inanların bile yedikçe çok mutlu olduğunu gördük.alüminyum kaşıklarıda çok güzel.herkes tatsın diye ortaya söyledik.hatta fazla gelecek diye düşündük ama kaselerin bitimine doğru sessiz kaşık savaşları bile oldu.'GETİR GETİR YENİR!'.
HAYTALI sonrasında TÜRK KAHVESİ sipariş ettik.TÜRK KAHVESİ bildiğimiz fincanda değil de çay bardağının 3/4'ü dolu olarak geldi.kahveci abi,çay bardağındaki kahveye burada SÜVARİ denildiğini,hatta eleştirenlere çay bardağı olursa SÜVARİ,fincan olursa PİYADE derler diye şaka yaptığından bahsetti.
herkesin seveceği bir tarz değil.bende ilk önce fincan yokluğundan bu yöntem oldu yada abi bizi yanlış anladı ve nescafe yaptı ama nescafe fincanı olmadığından çay bardağına koydu diye düşündüm.bana çok ters gelmesede bazı arkadaşlar yadırgadı.aynı yönteme MERSİN,TARSUS tarafında TARSUSİ diyorlarmış.
bahçesinde kahveyi işleten güler yüzlü abiyle sohbet ettik.AFFAN'ın anlamının saf,temiz kötülüklerden sakınmış demekmiş.duvarlarındaki eski ANTAKYA fotoğraflarına baktık.bize eskileri anlattı.doğanın,kent dokusunun,asi nehrinin nasıl elleriden kayıp gittiğinden bahsetti.yağmur dinmiş,burada çok vakit kaybetmiştik.9 kişi 18 lira verdik.
Erkut arkadaşımızın notlarında HARBİYE tarafında ANTAKYA MEZELERİ ile RAKI içebileceğimiz yazıyordu.kaptırdık gittik HARBİYE'ye.HARBİYE'ye sabah geldiğimizde her yer sisliydi.şelaleler ve mesire yerleri varmış fakat hiç birini göremedik.şimdi de karanlıktan ve sezonun ölü olmasından dolayı sessiz sakin.cumartesi akşamı olmasından dolayı bir kaç mekanın önü dolu o kadar.
İstanbul'da HİDRO OTEL'in restorantının da güzel olduğunu söylemişlerdi.otel restoranı ne kadar güzel olabilir diye pek itibar etmedik başlarda ama diğer mekanlarında buradan kalır yeri yoktu.
üstelik sabahın 4'ünden beri uyanık olduğumuzdan uykusu gelen hemen odasına gidebilir diye düşünüp HİDRO OTELin restoranına geçtik.
rakı ve şarabın yanına mezeler söyledik.gelen mezeler oldukça acıydı.yemeye imkan yok cinsten.patlıcan salatası bile ağız derisini bırakın dudakları şişirip silikonlu gibi yapıyordu.garsonlarla çeşitli anlaşma yollarına giderekten tatlılarıyla değiştirdik.ÇİĞ KÖFTE HALEP'teki gibi geldi.fazla kırmızi,gevşek ve acı.buraların tarzının bu olduğuna karar verdik.KEKİK SALATASI muhteşemdi fakat onunda zeytinyağı yeterli değildi.neyse ki böyle eksikler telafi edilebilir.
ana yemek için HARBİYE'nin tavuğunun meşhur olduğunu güveç veya ızgara olabileceğini söylediler.buralara gelipte tavuk mu yiyeceğiz diye pek istemedik.fakat ANTAKYA'da tuzda tavuğun meşhur olduğunu duymuştum.tuzla kaplanıp 1,5 saat kadar fırınlanmasıyla yapılıyormuş.ama HİDRO RESTORANT'da akşamın bu saatinde böyle bir imkanın olduğunu hiç sanmıyorum.kadere razı olup ızgarasından da güvecinden de söyledik.farklı olarak Nilüfer kağıt kebabından söyledi.tüm yemekler geldiğinde izlenimlerimiz şöyleydi;ızgara tavuğun,tavuktan kaynaklı kuruluğu vardı.ünlü HARBİYE tavuğu değilde sıradan bir tavuk olmuştu.kağıt kebabınında eti biraz sinirli geldi.güveç tavuğunda kuruluğunu mantar,kaşar peyniri ve tereyağ yok etmiş yemeğe değer katmıştı.yinede HARBİYE bölgesinde bu ölü sezonda yiyebileceğimiz en uygun yemeği yedik diyebiliriz.
bu akşam yemeğinde amacımız ANTAKYA mutfağını keşfetmek yerine bir kaç kadeh bir şeyler içip,sohbet etmekti.bu yemek için 240 lira ödedik.adam başı 25 lira civarı.
odalara giderken tam odalarımızın karşısındaki HAYAL BAR'dan davul zurna seslerinin geldiğini duyduk.saat 02:00'den önce kesilmeyeceğini söylediler.bizi uyutmaz bu davul zurna.'yatakta küfür ederek uyumaya çalışmaktansa gider halay çekerim daha iyi' diyip hep beraber bara daldık.kapıda 'hoşgeldiniz şöyle bir masa ayarlayayım' diyen delikanlıyı pas geçip karanlık barda direkt piste dalıp hemen halaya başladık.ama etrafa bir baktım ki kimse halay çekmiyor mastika tarzı oynuyorlar.çok garip geldi bu durum.ee halayı bırakıpda mastikayada başlayamadık.çünkü davul zurna halay parçaları çalıyor.daha doğrusu bir halay parçası bir mastika tarzı çalıyorlar.bizde hiç istifimizi bozmadan davul zurna orada olduğu sürece hep halay çektik.bir ara Erkin Koray'ın Çöpçüler parçasını çaldıklarını fark ettim.ama biz hala halay çekiyorduk.neyse ki bizim bıkıp usanmadığımızı anlayınca Lorke Lorkelere geçtiler. yorgunluktan nefes alamaz hale gelip,terden sırıl sıklam olup masaya oturduğumuzda bu sefer midem halay çekmeye başladı.o kadar çok şey yedik ki gün içinde halayla hepsi birbirine karıştı.Tolga bir ara yediklerini yazmaya başlamıştı.bizden adet olarak fazla yada eksik yemiş olabilir ama o listede ne varsa hepimiz mutlaka yemişizdir.listede 50 kalem gıda vardı.50 çeşit yemek yemek ne demek?ifrazatta son nokta demek.bu arada garson siparişleri almaya başladı.hala midesi bulanan ben su ile idare ettim.
buralarda hala uzun dilimlenmiş havuç,kuruyemiş fiks olarak masaya geliyor.ortamın karanlığınıda düşünürsek bir zamanlar İstanbul'daki benzer mekanlardaki gibi kazıklanma korkusuyla birbirimize baktık.ama yapılacak bir şey yok.bunu biz istedik.aşırı fazla müzik sesi,bir kaç yeni yetme genç kızın ortada dans etmesi,onları kesen tüm abaza erkek grupları,masalar sandelyeler aynı gençliğimdeki havadaydı.durmak bilmeyen midem için oda anahtarını alıp otele döndüm.
odada da yatarken arkadaşların bir bir geldiğini duydum.artık canlı müzik çalmadığından odalara çok ses gelmiyordu.yaklaşık 1 saat içinde herkes döndü.HAYAL BAR düşündüğüm gibi kazık değilmiş.tüm hesap 45 lira gelmiş.
oda yatakları,temizliği,sıcaklığı çok iyiydi.hatta aşırı sıcak bile oldu diyebiliriz.
sabah 7:30'da kahvaltıda buluştuk.Tolga listedekilerden ve yorgunluktan olsa gerek geceyi midesi bakımından zor geçirmiş.yüzünde yeşilimsi bir sarılıkla kahvaltısını zor yaptı.otelin bahçedeki TURUNÇ ağaçlarına baktık.
TURUNÇ ne mandalina ne portakal.hepsinin atası diyebiliriz.TURUNÇ'u aşılıyorlar PORTAKAL,aşılıyorlar MANDALİNA veya o tarz meyvelerden oluyor.kosu çok güzel.
bu günkü planımızda SAMANDAĞI,TİTUS TÜNELİ,KAYA MEZARLARI,DOR MABEDİ,MUSA AĞACI,SAINT SIMON MANASTIRI,ANTAKYA şehir turu,alış-veriş,yöresel yemekler yemek var.
dün kasa araç kirası dahil 892 lira harcamış.kasa için 50 şer lira daha toplamaya karar verdik.
SAMANDAĞI'na doğru yola çıktık.yolda gördüğümüz köy kahvesinde çay,kahve molası verdik.(5 lira).
yolculuk boyunca yağmur fotoğraf çekmek için pek imkan vermedi.
SAMANDAĞ ASİ NEHRİnin AKDENİZ'e döküldüğü yerde,gerek yazlık mekan olarak gerekse tarihi bakımından çok popüler.
SAMANDAĞ'dan ÇEVLİK tarafına TİTUS TÜNELİ VE KAYA MERZARLARI görmek için döndük.ÇEVLİK'de yazlık mekanların olduğu bir yer.denizin dalgası,havadaki yağmur ve etraftaki az katlı tenha evler bana ÇEVLİK'in örgü battaniyemi üzerime çekip,camın kenarında kafa dinlemek için ideal bir yer olacağı konusunda fikir verdi.
TİTUS TÜNELİ'ne girerken yağmur dinmiş hava çok az açmıştı.
tatlı bir yürüyüş sonunda KAYA MEZARLARI'na ulaştık.
uzun kaya duvarın içinde derinde çokça mezar var.aralarında yürümek marifet ister.
KAYA MEZARLARIndan sonra TİTUS TÜNELİNE geçtik.pek tüneli anlayamadık.üstü açık,kurumuş dere yatağı gibi yoldan yürüdük,yürüdük.
sonra bu yolun bir yere varmayacağını mı düşündük,girişi mi bulamadık,yoksa tünel bu olsa gerek mi dedik bilmiyorum geri döndük.üstü kapalı,kafa lambası gereken bir yere girmedik.dönüşte bol bol bira şişesi,pet şişe böyle yerlerde çok gördüğümüz kullanılmış kadın petiyle karşılaştık.şimdi google'dan araştırdım ki 130 metresi kapalı 1380 metre uzunluğundaymış.biz onu bulamadık işte.
dönüşe geçerken Tolga'nın midesi yine ona şaka yaptı.ANTAKYA'ya gelince insanın en son istedi şey sanırım bir şeyler yiyip içememek.
MUSA AĞACI yolumuzun üzerindeydi.dev bir çınar ağacı olan MUSA AĞACININ HZ.MUSA'nın su içmek için asasını kenara bırakması ve sonrasında MUSA DAĞINA gitmesi döndüğünde de asasının yeşerdiğini görmesi işte o yeşeren ağacın bu yaşlı ÇINAR ağacının olduğu gibi bir hikayeside var.yaşlı içten içe çürüyen,içi adaklık olarak kullanılmış bir ağaç.bu tarz ağaçlar çok gördüğümden çok da ilgilimi çektiğini söyleyemem.
SAINT SIMON MANASTIRI için Nilüfer'in anlattığı hikaye de şöyle:bu SİMON abi bir sütun üzerinde 40 yıl yaşamış.bir diğer bilgi ise şöyle terki diyar tarikatından olan SAINT SİMON abi aldığı eğitimden sonra bu dağa gelip inzivaya çekilmiş.çizdiği çember dışına çıkmadan 40 yıl yaşamış.onun yaşadığı sütunun etrafınada sonradan manastır yapılmış.SAINT SİMON abi MS.5 YY zamanlarında yaşamış.
yağmur burada biraz fazlalaştığından ve uykum yavaştan gelmeye başladığından burayıda pas geçtim.dönüş yolunda tane MENENGİÇ,domates ve kuru incir aldık.MENENGİÇ tane karabiberin yeşil hali görünümünde,farklı bir tatta.pek bize göre değildi.Nilüfer ve Tolga afiyetle takıldılar MENENGİÇe.
artık şehire gitme zamanı geldi.hepimiz acıktık.şehire inince arabayı yine KARDEŞLER KÜNEFEnin önüne bıraktık.dün wc'lerini KÜNEFE yemediğimiz halde kullanmamıza izin verdikleri için burada KÜNEFE yemeye karar verdik.ama grubun yarısı aç karnına KÜNEFE yiyemeyeceğinden sipariş vermedi kedi gibi uzaktan baktı.diğer yarısı ise KÜNEFEleri afiyetle götürdü.ANTAKYA'daki KÜNEFElerin farkı ve güzelliği bana göre çok sıcak olmaması.
İSTANBUL'da künefe geldi mi epey süre beklemeniz gerekir.diliniz yandımı işiniz bitti demektir.sonra ANTAKYA'daki KÜNEFEler dilim geliyor.yani boşluksuz her tarafından peyniri görebilirsiniz.İSTANBUL'da ise KÜNEFEyi porsiyon yapıyorlar ve KÜNEFEyi KÜNEFE yapan peynir kısmı ortada kalıyor.sonra İSTANBUL'da KÜNEFE şerbette boğulmuş halde servis ediliyor. ANTAKYA'da KÜNEFElerin üzerinde olması gerektiği kadar şerbet görüyorsunuz.benim gibi şerbetli tatlılardan pek haz almayanlar bile ANTAKYA'da rahatlıkla 1,5 porsiyon yiyebileceği hafiflikte ve tatlılıkta yapılıyor.
Gelelim KARDEŞLER KÜNEFE'ye aç karnına tatlı yiyemeyenlerden olduğumdan,yarım porsiyon KAYMAKLI KÜNEFE yedim.geçen gelişimizde FERAH KÜNEFE'de yemiştik.ona nazaran KARDEŞLER KÜNEFE daha az şekerli.o yüzden KAYMAKlı doğru bir tercih değildi. belki DONDURMA daha iyi olabilir.tatlı düşkünü arkadaşlar başta olmak üzere hepimiz çok beğendik.servisi,kalitesi,garsonların ilgi alakası iyiydi.yemeyenler için tekrar gelmek üzere sözleşip yiyenler için 20 lira ödeyip çarşıya doğru yürüdük.
aklımızda hep SULTAN SOFRASI'nda ziyafet çekmek vardı.geçen ANTAKYA'ya geldiğimizde pazar akşamı kapalıydı.şimdi hızlı hızlı gittik bir de ne görelim yine kapalı.şimdi planlar değişti işte.çarşı içine girelim iyi gördüğümüz bir yerlere girelim dedik.
bir alternatifte buralarda çok meşhur olan kasaptan eti hazırlatmak,fırıncıda pişirttirmek kasabın mekanında yemek.çoğu dükkanın pazar günü münasebetiyle kapalı olduğu çarşıda bu alternatifi araştırdık.bir tane kasap ve fırın vardı açık.öncü kuvvetler gidip bilgi aldılar.kararsız kaldık.bir kaç kişiye bu uygulama pek uymadı,diğerlerinede arkadaşları başka yerlere yollamak zor geldi.bu fikirden vaz geçip Erkut arkadaşımızın rehberinde de adı geçen SULTAN SOFRASI gibi yöresel yemek yapan ANADOLU RESTORANT'a gittik.
bu sefer öncü kuvvet olarak bende vardım.fiyatları ve mekanın lükslüğü bizi kastı.buradan da olumsuzluklar içinde ayrıldık.kalabalıksınız,gittiğiniz yerde pazar günü çoğu yer kapalı,herkes acıkmaya başladı ve bilindik yerlerin sayısıda aklımıza gelen fikirlerinde sayısı azalmaya başladı.haliyle biraz gerginlik kaçınılmaz oldu.kalabalık ve 1 günden fazla olan faaliyetlerde her zaman haha hihi olamaz.ritmin düştüğü anlar da mutlaka olur.şartlar güzelleştikten sonra toparlanır,herşey unutulur hatta dalga bile geçilir.bu hep böyledir.şimdiki en önemli sorunumuz ANTAKYA yemek cennetinde açlıktan ölen ilk insanlar diye gazetelere çıkmaktan kurtulmak.
bir çok internet sitesinde adı geçen HAN RESTORANT'A gittik.sanırım yanlış HAN RESTORANT'A geldik.öncü kuvvet yine bendim.adamlara menünüz var mı dedik.'yukarıda var' dedi.cam masaların altına koydukları menüde fiyatlar yoktu.garsona 'menüde neden fiyat yazmıyor' dedik.'orada yazmaz fiyatlar bizim aklımızda' dedi.'öyle mi? peki anlat bakalım neler var,ne kadar?' dedik.saçma sapan fiyatlara başlayında yarıda kesip çıktık gittik.gerçekten yanlış HAN RESTORANT'a mı gittik?bildiğimiz hamburgerci gibi bir yerdi.yok eğer hep anlatılan HAN RESTORANT burası ise gezenlere övmeyin arkadaş böyle yerleri.
artık benimde sinirlerim bozulmuştu ki ikiye ayrılmaya karar verdik.bir grup garantili yere dün yediğimiz ADANA DÜRÜM SEND'e gitmeye karar verdi.ANTAKYA'ya 2. kez gelip 2 ana öğünü orada yiyip 3.sünüde orada yemek istemeyen ben ve bir kaç arkadaş kasap olayını denemeye karar verdik.Tolga'da bir yerlerde midesi için çorba içip kasaba giden grubun yanına gelecek.hızlı hızlı kasabın yolunu tuttuk.gittik baktık ki.bu seferde fırın kapatmış gitmiş.karısı ADANA DÜRÜM SEND'e giden Cevdet artık bu grubun nereye gitse kısmetsiz olacağını anlamış olsa gerek koşar adımlarla,hatta telefonda yemek siparişi vererek aramızdan ayrıldı.Tolga'ya ulaşıp çorba içtiği yere geliyoruz demeye karar verdik ki Tolga'yı sinirleri bozulmuş halde karşımızda bulduk.o da hiçbir yerde çorba bulamamış.
Ahmet kadere isyan edip yemek yemekten vaz geçip hemen yanımızda olan İDEAL SAHLEPçide SAHLEP içeceğini söyleyip aramızdan ayrıldı.en sonunda 5 kişi 2 günden beri önünden sürekli geçip gittiğimiz SÜPER 96 lahmacuncusuna daldık.
içeriye girince fırının sıcaklığı,yemeklerin,kebapların çeşitliliğiyle tam aradığımız gibi bir yer olduğunu anlayıp koşup Ahmet'i de çağırmak için dışarı çıktım.bir baktım ki Ahmet karşıdan yavaş yavaş geliyor.çaycıda kapalıymış.hemen siparişleri verdik.kağıt kebap,lahmacun,et güveç söyledik.gelen yemeklerin hepsi birbirinden güzeldi.ilgi alaka çok samimiydi.bildiğiniz lahmacun fırıncısı.
aşağıda dar küçük masalar var.yukarı katıda var.yedik yedik yedik.azmin zaferi mi desem,kötü talihin iyi finali mi desem.gerçekten adı gibi SÜPER yemekleri var SÜPER 96'nın.blogçular,gezginler dışına aldanıp girmemezlik yapmayın.fiyatlarıylada farkı anlayacaksınız.5 kişi tıka basa yedik ve 45 lira verdik.adam başı 7,5 lira.rüya gibi.GETİR GETİR YENİR!
çıktığımızda İDEAL SAHLEP'çide tezgahını kurmuş adeta bizi bekliyordu.
kötü talih üzerimizden gitmişti.diğer grubunda karnının doyduğunu,mutlu mesut olduğunu geldiklerinde öğrendik.Mehmet abi kırmadı hemen ORHAN BABA'yı açtı.midelerimiz,kulağımız yine bayram etti.GETİR GETİR YENİR!
ANTAKYA REHBERİNİ hazırlayan Erkut arkadaşımızın burada yaşıyan ailesini ziyaret için 3 arkadaş aramızdan ayrıldı.bizde yine ara sokaklara dalıp AFFAN KAHVESİNE varmaya karar verdik.İDEAL SAHLEPÇİSİNE 17 lira verdik.
ANTAKYA sokakları daracık.çoğu yerde çatılar yukarıda birbirine değiyor.sokaklarında kömür kokusu ve salçalı et yemeği kokusu birbirine karışıyor.
dolaşa dolaşa AFFAN KAHVESİNE vardık.taze sıkılmış portakal,greyfurt ve havuç suyuyla kendimize ziyafet çektik.bu arada ziyareti bitiren arkadaşlarımızda geldi.yine HAYTALI yedik.GETİR GETİR YENİR! çay içip sohbet ettik.herşey için 10 lira verdik.
artık yorgunluk bastırmış ve KARDEŞLER KÜNEFEDE KÜNEFE yememiş olanlar olarak sabırsızlanmaya başlamıştık.hızlı adımlarla KARDEŞLER KÜNEFE'ye gittik.1 porsiyon KAYMAKSIZ KÜNEFE yedim.çok iyiydi.tüm KÜNEFEler 25 tuttu.GETİR GETİR YENİR!.
minibüsümüze binip erkenden otele gittik.duş alıp buluşuruz diye düşündük ama yorgunluktan herkes uyuya kalmış.duş alıp,biraz tv seyredip bizde uyku moduna geçtik.
bugün pazartesi HİDRO OTEL ile hesabımızı kestikten sonra ANTAKYA şehir gezisi ve İSKENDERUN'da kısa şehir gezisi yapacağız sonrasında ADANA'da akşam yemeği yiyip ADANA havaalanından dönüşe geçeceğiz.
HİDRO OTEL'in konaklama ücretlerini herkes kendi ödedi.
kahvaltıdan sonra şehre doğru ilerlerken grup 2'ye bölündü.bir grup kale namına bir şey kalmamış olsa da şehirin panoromik görüntüsünü çekmek için ANTAKYA KALEsine gitmek istedi.bir grupta 'KALE vakit kaybı onun yerine kilise ve sokakları gezerim' dedi.
aşağıda kalanlarla ilk durağımız hemen bizi bıraktıkları yerin yakınlarında GAZİLER EVİ oldu.GAZİLER EVİ çok numarası olmayan,yöreselden çok 10 yıl evvel şark köşesi mantığıyla yayılan modanın izlerini taşıyan bir konak.çoğu yeri idari yerler diye ziyarete kapalı.ziyarette konağı anlatan şirin kızın bilgileri de olmasa daha anlamsız gelebilirdi.ücretsiz olması,çay içme imkanınızın olması bakımından güzel.bence daha çok yeri ziyarete açılmalı ve daha ANTAKYA tarzı olmalı.
yolda burayı bize tarif eden biri,görevli olduğu caminin minaresine de çıkabileceğimizi,oradan tüm şehri görebileceğimizi söyledi.bizde bu fırsatı kaçırır mıyız?arkadaşlarımızı bu amaç için ANTAKYA KALESİNE gitmişken bizde kısa yollu bir panorama yapalım dedik.ilk defa minareye çıktım.çıkarken dar,sürekli dönen ve kimi yerleri karanlık merdivenlerden,iniş çok daha zor olacak diye düşünmüştüm.minarede ferah bir yer yok.benim gibi hafif yükseklik korkusu olanlar pek zevk alamaz.biraz sağa sola bakıp inişe geçtik ki en kolay şey inmekti.
SARIMİYE CAMİİsinin hemen arkasında bulunan KATOLİK KİLİSESİni gezmeye karar verdik.dar sokaktan geçip kiliseye ulaştık.kilise aktif durumda.avlusundaki portakal ağacından toplanmış portakal ikram ettiler.
kiliseden geldiğimiz yoldan geri dönerken kiliseye ait kadınların yaptığı ürünlerin satıldığı mağazaya daldık.hay dalmaz olaydık.oraya bak,buraya bak.küçücük mağazada yaklaşık 40 dakika kaldık.aramızda tek erkek Cevdet olduğundan sesinide çıkartamadı.bir nevi kızların arasında kalmanın cezasını çekti.el yapımı DEFNE SABUNU ve DEFNE YAĞI aldık.ama Cevdet'e işkencemiz bitmedi.buraya gelirken daha açılmamış olan başka bir mağazanın açıldığını gördük.oraya da daldık.o sabun senin bu sabun benim,magnet de varmış vs. derken bir 40 dakika daha geçirdik.Cevdet artık ANTAKYA KALESİNE çıkanları arayıp yardım isteyecekti ki haydi ANTAKYA SOKAKLARINI geze geze HAVRA'ya gidelim dedik.
ANTAKYA SOKAKLARInın en geniş yerleri 3m.Tıpkı gelmeden önce bloglarda okuduğum gibi.burada yaklaşık 5-6 sokak geçtikten sonra geldiğiniz yoldan dönmenize imkan yok.sizi bulmaları için yerinizi bile tarif edemezsiniz.fakat her nasılsa yön duygunuzu hiç kaybetmeyip ana yolun sağ cenabındaysanız dik bir şekilde sola giderseniz yada sol cenapta iseniz sağ tarafa giderseniz tam istediğiniz yer olmasada ana yola 5 dakika içinde çıkarsınız.
bu ara sokakların birinde nar ekşisi satan teyzeyi gördük.35 liraya 2 kilo aldım.başka bir ara sokakta spiderman'larla karşılaştık.Ülkü onları fotoğrafladıkça havaya girdiler.annelerinin aldığı kıyafet parasını çıkarttı.onlar mutlu biz mutlu.
ANTAKYA KALESİNE gidenlerle HAVRA'da buluşmaya karar verdik.onlar bizden evvel HAVRA'ya varmışlar ve HAVRA'nın kapalı ve ancak özel izinle açılabileceğini öğrenmişler.bizde HAVRA'dan vazgeçip AFFAN KAHVESİNDE buluşmaya karar verdik.hem ANTAKYA'ya veda etmek için AFFAN KAHVESİNDEN daha iyi bir mekan olamazdı.ANTAKYA KALESİNE gidenlerde gezilerinden çok memnundu.
AFFAN KAHVESİNİN bahçesinde çay içtik,sohbet ettik,yerel gazetelere baktık.10 lira içtiklerimize verdik.
tam kapıdan çıktık karşıdan karşıya geçeceğiz kahveden muhterem bir amca çıktı.gezdiğimizi falan anlamış.'hiç böyle tahta sandelye masaları olan kahve gördünüz mü?' dedi.'kahvenin içide dışıda harika,zihnimizde ANTAKYA diyince ilk aklımıza gelecek türden' diye cevap verdik.'ama hiç sandelyenin fotoğrafını çekmediniz,masayla ilgilenmediniz' dedi.'biz 3 günlüğüne geldik ANTAKYA'ya ve her gün buraya uğradık.hep ayrı masalarda oturduk.size benzeyen bir abi ve ondan daha genç bir arkadaşla sohbet ettik.HAYTALISINI yedik. SUVARİ'sini içtik.çayını içtik' dedik.o zaman sevindi.o kişilerin kardeşi ve oğlu olduğunu gündüzleri burada bulunduğunu o yüzden karşılaşmadığımızı söyledi.Tuncel Kurtiz'i sorduk.kahvenin çeşitli yerlerinde resimleri vardı.Tuncel Kurtiz'in AFFAN KAHVESİNE geldiğini, çok beğendiğini,ara ara geldiğini,ara ara telefon ettiğinden bahsetti.ne güzel.mizaç olarak karşılaştığımda biraz çekineceğim biri olsa da ailecek severiz Tuncel Kurtiz'i.yolunuz açık olsun,selametle diyip bizi uğurladı.
ANTAKYA SOKAKLARINA tekrar daldığımızda bir dükkanın yanında bulunan,camları açık küçük bir deponun içini ANTAKYA'ya has beyaz kabakla dolu olduğunu gördük.
o kadar çoktu ki fotoğrafını çekmeye başladık.yandaki dükkandan önlüklü bir abi çıkıp 'biz reçelciyiz gelin CEVİZ REÇELİMİZİN tadına bir bakın' dedi.
sonra da 'KEBBET REÇELİ üzülmesin onunda tadına bakın' dedi.KEBBET denilen meyve yenmeyecek kadar acı,greyfurtun kalın,buruşuk kabuklusu.reçelinin rehası nefis.kendine has tadı var.
hiç niyetimiz yokken adam başı yaklaşık 40tl. lik alış-veriş yaptık.BERK ve BUKET TATLICILIK'ın bu işi bildiği kesin.işleten insanlarında mağazaları gibi tertemiz olduğu ilgi,alaka ve bonkörlüklerinden belli oluyor.İSTANBUL'da 60-80 liraya sorduğum ürünler burada 12 lira.inanılır gibi değil.İSTANBUL'da bir çok pahalı yerlere ürün gönderilyorlarmış.BERKve BUKET TATLICILIK ile görüşeceğimizi düşünüyorum.
buradan da çıktıktan sonra artık hiç bir şey ve kimse bizi durduramaz türünden kararlılıkla SULTAN SOFRASI'na doğru gittik.
hatta yolda oyalananları,yavaşlayanları kimse beklemez vaziyette soluğu SULTAN SOFRASI'nda aldık.'getir kardeşim' dedik.neyin ünlü,neyi iyi yaparım diyorsun,ne buraya özgü getir.GETİR GETİR YENİR!'ler geldi.bizi mutlu et.aşka gelen garsonun getirdiklerinin hepsi birbirinden güzeldi.
Gazianteplilerin analı-kızlı dedikleri çorbasına benzer bir çorba getirdi.arkasından HUMUS,ORUK,KAYTAZ BÖREĞİ,SEMİRSEK ve ISPANAKLI BÖREK tabağı geldi.
arkasından AŞUR,FİRİK PİLAVI geldi.
sonra da bizim sunumumuz bu şekilde isterseniz ana yemekle devam edin isterseniz beğendiğinizden birer tane daha söyleyin dedi.hepsinden söylemenin imkanı olmadığından en beyendiklerimizden birer tane daha söyleyip yanına da ününü duyduğumuz TANDIR KEBABINDAN söyledik.
TATLI olarak CEVİZ TATLISI ve KABAK TATLISI geldi.GETİR GETİR YENİR!
Ben İstanbul'da da CEVİZ TATLISI yemiştim.hemde KADIKÖY'de ANTAKYA ürünleri satan bir restorantda.ağzımın içini cevizin o acı,buruk tadı kaplamış bu nasıl yenir,kim beğenir demiştim.şimdi membağındayım hiçde öyle bir tat yok.karanfil tadı lezzetine lezzet katmış.
SULTAN SOFRASIN'da garsonların ilgisi,alakası çok yerinde.samimi olayım derken cıvık olmuyorlar.görevimi ciddiye alayım derken kasıntıdan patlamıyorlar.herşey kararında.
müessese işletmecilerinin her masa ile ilgilenmeleri,lezzet değerlendirmelerini istemeleri çok ince bir davranıştı.'pazar günüde gelmek istedik ama kapalıydınız' dedik.'prensip gereği pazar günleri kapalıyız' dediler.taktir ettim.böyle olmalı.para sizi bozmasın.hırs kötü bir davranış.haftasonu gidecek insanlar bu lezzetlerden mahrum olmasın diye özet geçiyorum ANTAKYA SULTAN SOFRASI RESTORANI pazar günleri çalışanları tatil yapsın diye kapalıdır.eğer burada yemek yemek istiyorsanız,açık bulduğunuz an içeri girin ve karnınız aç değilse bile yemek yiyin.
hesabı istemeden evvel tahminlerde bulunduk.en az parayı söyleyen arkadaşımız kazandı.bu kadar yemeğe 170 lira verdik.adam başı yaklaşık 20 lira.çıkıp masaya oynayasım geldi.her şey çok güzeldi.
restorantdan çıktığımızda Ahmet ve ben minibüste arkadaşlarımızla buluşmak üzere onlardan ayrıldık.biber salçası almak için arka sokaklara gittik.bir süre sonra Ülkü 'Cevdet sizinle mi?' diye aradı.bizimle olmadığını söylediğimizde Cevdet'in kaybolduğunu,minibüsünde yerini bilmediğini,ne telefonunun ne de cüzdanının yanında olmadığını söyledi.Cevdet tur ve dağ rehberi.bizi KAÇKAR'larda sağ salim düzlüğe indirdi biz onu koca şehirde kaşla göz arasında kaybettik.durumu anladığımızda SULTAN SOFRASIN'na geri döneceğini tahmin edip SULTAN SOFRASINA geri gittik.ama orada Murat ve Ülkü ile karşılaştık.Cevdet yoktu.durum komiğimize gitti.Ülkü'ye 'bir kocaya sahip çıkamadın' diye takıldık biraz.Ülkü ve Murat minibüsü 2 günden beri park ettiğimiz KARDEŞLER KÜNEFE'nin oraya park edeceğimizi zannetmiştir diye düşünüp bir de oraya bakmaya karar verdiler.bizde minibüse gidip diğer arkadaşlarla buluştuk. bulduğumuz koliye aldığımız reçelleri,sabunları kargoya vermek için yerleştirdik.o arada Ülkü ve Murat'dan haber geldi.yolda Cevdet'le karşılaşmışlar.kalabalıkta arkadaşlar kapalı bir çarşının içine dalmışlar.Cevdet'de aynı çarşının dışından aynı yöne doğru gitmiş.sonra grubu kaybettiğini anlayınca geri yürümüş.bizim arkadaşlar ise Cevdet'in yokluğunu daha geç fark etmişler.nasıl olsa Meltem ve Ahmet'ledir diye bir süre önemsememişler.sonra bizi arayınca paniklemişler. minibüse geldiklerinde annesi çok ağlayan çocuğa bir şeker alırda çocukta hem sümüğünü çeker hemde içli içli o şekeri yer ya işte Cevdet'de öyle elinde kestane kese kağıdı bir yanında Ülkü bir yanında Murat vardı.bu olay çok komiğimize gitti.daha da bulunamasaydı belediyeye anons yaptırsaydık,annesine ne derdik vs. gibi konuşup geyik yaptık.
İSKENDERUN'a gitmek için yola koyulduk.çok yemekten midelerimiz ağırlık yapıp sağa sola yata yata İSKENDERUN'a vardık.İSKENDERUN gençliğimin İZMİR'ini hatırlattı bana.hem liman hem de demir çelik fabrikasından dolayı refah seviyesi yüksek,tertemiz bir şehir.
burada Tolga arkadaşımıza tavsiye edilen PETEK PASTAHANESİ'ne gidip KÜNEFE yiyeceğiz.sahiline park edip biraz yürüyüş yaptık.
sora sora PETEK PASTAHANESİ'ni bulduk.girişinden itibaren her çocuğun yatmadan evvel hayalini kurduğu sınırsız şekerleme,pasta yiyebileceği türden bir pastahaneydi.namı diğer masalda geçen pasta ve şekerlemeden yapılmış cadının evinin içine giriyorduk.
tatlıların, pastaların,şekerlemelerin,çikolataların sergilendiği camekanlara yapışa yapışa masaya ulaştık.mekanın güzelliğini ancak oturunca fark ettim.İSKENDERUN gibi yerlerde hep böyle oluyor.bir tane pastane,bir tane pizzacı,bir tane cafe yada onun gibi yerler hep ayakta kalıyor,çizgisini bozmuyor.işten çık,okuldan çık yürüyerek git.çay iç,tatlı ye iki dedikodu yap.tek kişilik pasta söyle bir mum yak kendi doğum gününü kutla.eminim her yere yakındırda.PETEK PASTAHANESİNde oturur oturmaz aklımdan hep böyle şeyler geçti.
bazı cam bölmelerde karadeniz balı yazan kavanozları görünce ilgimizi çekti.sahiplerinin RİZE ÇAMLIHEMŞİN'li olduğunu öğrendik.KEREBİÇ denilen buraya has kurabiyelerden ikram ettiler.ne yiyeceğimizi,ne sipariş edeceğimizi şaşırmış halde garsondan yardım istedik.yarımşar KÜNEFE,diğer şerbetli tatlılardan ortaya karışık getirmeyi uygun gördü.çaylarla beraber tatlılar süper iyi geldi.GETİR GETİR YENİR!
KÜNEFEnin peyniri daha çoktu.fakat biraz Karadenizde MUHLAMAda kullanılan İMANSIZ PEYNİRİ gibi tadı vardı.ağzınızda önce yok olan tatlının şerbeti,sonrasında kadayıflar gidiyor.en sonda peynir kalıyor.kopmuyor çoğu zaman genzinize gidecekmiş hissi uyandırıyor.birazda tatlı geldi bana KÜNEFESİ.bir tek ben bu hislere kapıldım.diğer arkadaşlar ANTAKYA'dan daha bile güzel olduğunu söylediler.İSTANBUL için siparişler alan Tolga ve Safiye'nin tavsiyesi ile geldiğimiz PETEK PASTAHANESİNDE 9 kişi tatlı,çay vs. 45 lira ödeyip çıktık.fiyatları çok uygun geldi bize.PETEK PASTAHANESİ ayarında bir pastahaneye İSTANBUL'da gitsek en az 120 lira verirdik.
Minibüsümüze ulaşıp ADANA'ya doğru yola çıktık.minibüsün deposunu dolu vereceğimizden yolda 165 liraya tekrar mazot aldık.ADANA'ya vardığımızda umarım aç oluruz temennileriyle biraz minibüste kestirdik.
ADANA koca şehir.havaalanına da geç kalmadan meşhur ADANA KEBABINI,MUMBARINI,ŞALGAMINI denemek istiyoruz.listemizde bir kaç yer var ama o yerler nerede biz neredeyiz pek anlayamadık.saati de göz önüne alarak Ahmet'in bir arkadaşının tavsiye ettiği KOÇO OCAKBAŞI'na gittik.
aslında hepimiz kafi derecede toktuk ama ADANA'dan döndük dediklerimize anlatacak bir lezzet yakalamamız gerekti.KOÇO'da porsiyonlar yeterince büyük.ikramlar fazla.ADANA'nın geneli için ikramların bolluğundan bahsediyorlardı zaten.ADANA'da,ADANA KEBAP, CİĞER, ŞALGAM yenir diye düşünüp karışık şeyler sipariş etmeye başladık.garsonun ikramlarıyla beraber GETİR GETİR YENİR! sloganımız pes eder gibi olsa da kimse siparişinden vaz geçmeyip masadaki herşeyi silip süpürdü.
garsonun ısrarlı tavsiyesini dinleyip HAŞLAMA USÜLLÜ İÇLİ KÖFTEyi yememiz çok iyi oldu.gerçekten yapan kimse çok yaşasın.ama ısrar pek sevdiğimiz bir tarz değil.
artık havaalanına gitme vaktimiz geldiğinden çay bile içemeden buradan ayrıldık.KOÇO OCAKBAŞI'nın hesabını ödemeye kasada para kalmadığından 180 lirayı adam başı 20 lira ödeyip tamamladık.
SEYHAN OTELİNİN arkasında bulunmasından mı,yerlisi olmadığımızdan mı yoksa buralardaki fiyatların böyle olmasından mı bilinmez hesap bize göre fazla geldi.evet çok şey yedik ve çok şey ikram edildi ama bu coğrafyada ödediğimiz diğer hesaplara göre kafamızdaki hesaba uymadı KOÇO.
isteyene içki de ikram edildiğinden belki içkili restoran fiyatı çekmişlerdi,belki de ikramlar o kadar da ikram değildi.onlar mutlaka ederini almıştır fakat bizim kafamızdaki eder de bu değildi.
bizim için lezzet,gelen hesaplada orantılı olduğundan,burası için düşüncem şudur:eğer bizim türden geziler yapıyorsanız ve yanınızda çok para yoksa burayı tercih etmeyin derim. havaalanına gelip önce minibüsü boşalttık,yenmeyen şeyleri paylaştık ve minibüsü teslim ettik.sonra bilet işlerimizi ayarladık.
Tolga ve Safiye Sun Ekspres ile döneceklerinden onlardan ayrıldık.
sevgili PEGASUS'un gecikme yapacağından o kadar emindik ki gecikmesi sinirlerimizi bile bozması.21:15 yerine 21:40'da kalktı.22:50 gibi SABİHA GÖKÇENDEYDİK.
72 saati PEGASUS müşterilerine BEDAVA olan EKOPARK'dan arabamızı aldık.Ülkü ve Cevdet'i, bizden 15 dakika sonra gelen Safiye ve Tolga'yı alıp evin yolunu tuttuk.Murat,Fikret ve Nilüfer'i de babaları karşıladı.
yolda gezi hakkında hesap yaptık.uçak biletleri hariç 420 lira araç kirası+855 lira yeme-içme ve ıvır zıvırlar+165 lira mazot=1440 lira harcadık.yani 160 lira/adam+otel konaklaması 50 lira/adam+uçak biletleri (gidiş+dönüş) 32 lira/adam ile bu gezi bize kişisel harcamalar hariç 242 lira/adam'a geldi.
işte hesap budur,gezi budur!
ANTAKYA gezisi için son sözüm ise şudur!
GETİR GETİR YENİR!