26 Ekim 2008 Pazar

Cumalıkızık Gezisi 25 Ekim 08

 http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/CumalKZK#
sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:





Yola çıktığımızda sonbahar kendini hissettirmeye başlamış haldeydi.hani havalar pırıl pırılken birden bulutlanır,bir rüzgar çıkar,yağmur döküler sonra yine hava aydınlarınır,yanımıza ne alsak,üstümüze ne giysek kar etmez.ıslanmamak için yağmurluk alırız üşürüz,kalın şeyler alırız pişeriz.yanımızda bir bavulla gezmek lazım böyle günlerde.

Cumalıkızık araştırması yaptım internette.son yıllarda yıldızı parlamış bi köy.dizilerin falanda katkısı büyük.nasıl gidilir hakkında bilgi vermeme pek gerek yok.çünkü kaybolmanıza,bulamamanıza imkan yok.adeta Bursa'nın içinde bi mahalleye girer gibi giriyorsunuz ve arkanızda koca bi kent dururken siz kendinizi küçücük şirin bi köyle de buluyorsunuz.çok iyi fotoğraf veren kendine has mimarisi olan evler var.umarım koruma altındadır ve betonarme binalara izin vermezler.bir haftasonu kafa dinlemek,yöreyi yaşamak için gidilebilir.ama gezmekse amacınız iki günde değilde bir gün yeterli olacaktır.

ne yenir? yöreye has bi şey ben göremedim.yani orada yemeden dönmeyin diyebileceğim bir şey yok.aç kalmazsınız ama.her gezi yerinde olduğu gibi bol bol gözlemeci teyzeler var.ama derseniz ki ;
ne alınır? ev yapımı reçeller,el yapımı makarnalar artık klasik oldu böyle yöreler için.ama eğer bizim gibi son baharda gittiyseniz cennet hurması yada trabzon hurmasıda denilen meyvenin göbeğine geldiniz demektir.taze elma,armut bolca bulursunuz.bize mi denk geldi yoksa hep var mıdır bilmiyorum ama kocaman,turuncu pembe kırmızı karışımı mantarları var.bizim gibi hiç yememiş insanlar ürkebilir.şanslıydık ki yerel bi abla acayip tavsiye etti bizde denemeye karar verdik.hani yöreden birinin tavsiyesiyle alıp yemek ne kadar doğru o da ayrı bi şey ama bir anda yöre halkı ve bizim gibi gezginler kapıştı ve yaklaşık 15 dak. tüm mantaralr bitti.bizde önlem olarak kura çekip önce birimizin yemesine bi şey olmazsa diğerimizin yemesine karar verdik.uzun lafın kısası kastamonu,karabük gibi batı karadenizde de bolca olan bu mantarlardan yüre halkı satıyor ve alıyorsa sizde kaçırmayın.nefis etli ve lezzetli bi tür.yörenin ekmekleride çok lezzetli.her yerde de satılıyor.

hala uyanık satıcıların istilasına uğramamış Cumalıkızık köyü'nde

konaklamak isterseniz Mavi Boncuk Pansiyon hemen hemen tek güzel seçenek gibi gözüküyor.biz gidip kalmadık ama kalınacak yerler listemize ekledik.

Bursa'ya bu kadar yakın ve hala kendine has özelliklerini koruyan bu köyü bizim gibi fotoğraf çekip,biraz hava almak isteyenlere tavsiye ederim.evlererine bakmakla doyamayacağınız yöre sizi bambaşka alemlere sürüklerse şaşırmayın

14 Ekim 2008 Salı

Yedigöller Kampı 11-12 Ekim 08

 http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/Yedigoller#
sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:


Geçen yıl bi türlü gidemediğimiz Yedigöller'e gitmek için soğuklar gelmeden plan yaptık.Yedigöller Bolu il sınırları içinde.çeşitli büyüklükte 7 gölden oluşmakta.
dostlarla beraber çadır kampı yapacağız.TAMZARA TUR firması hepimizi toparladı ve organizasyonu başarıyla gerçekleştirdi.

Ekim ayınında ormanı ayrı bir cümbüşe sokacağı inancımız boş çıkmadı.garip bi durum.ağaçlar,göller kısaca tabiat,fotoğraf makinalarını görünce şımaran çocuklar gibi poz veriyor.onların bu halini gördükçede çekim yapanlarda ayrı şımarıyor.yani yedigöller gezisinin ana temasını şımarıklık benim için.

ağaçların su üzerine cüretkar yansımalarını gördükçe eski Türk filmlerinde hatta çoğumuzun gençliğinde evinin bir duvarında,yakın geçmişte duvar takvimlerinin sayfalarında olan manzara resimlerini hatırlıyorum.çocukluğuma dönüyorum.sanki biraz ötede bir duvarda da kadife ipliklerle dokunmuş,ana teması zevk sefa olan halı asılı olacak ve annem birazdan beni eve çağıracak gibi.
eski yeni arkadaşlarla böyle etkinlikler çok güzel oluyor.özellikle kamp yapmanın ayrı zevki var.imece ruhu canlanıyor.çadır kuruyorsunuz,yemekler yapıyorsunuz,odun topluyorsunuz,buz gibi suda bulaşık yıkıyorsunuz.zaman derdiniz olmuyor.lütfen kendi kendimize soralım.nerede yaklaşık 10-12 arkadaşınızla zevk içinde,zaman sorunu olmadan,herşeyi kendinizin yaptığı bir haftasonu geçirebilirsiniz?

Yedigöller'in bu amaç için çok misafiri oluyor belli.hani deniz kenarına güneşlenmek için havlunuzu erkenden koyarsınız ya sonra saat ilerler havlu komşularınız olur.tesadüf göz göze gelince kafa selamı yaparsınız öyle bi durum var yedigöller'de de.sanki eski yeni arkadaşını alan gelmiş.
Yedigöller'in yürüyüş parkuru kısa.öyle 'ayy yapamamcılar' da gidebilir.ama bu sefer o 'ayy yapamamcılar' çadır olayına takılırlar.onlar artık böyle şeylerden uzak mı dursalar acaba?her zaman dert edecek bi şey buluyorlar.

Yedigöller'de kitabını oku gölün kıyısında,al tuvalini resim yap,ciğerlerine orman havasını çek,gözlerini kapat kuş ve ağaç ların söylediği orman senfonisini dinle,eski dostunla eski günlerindeki şarkıları hatırlamaya çalış,al sevgilini kollarının arasına onu ne kadar sevdiğini söyle...

27 Eylül 2008 Cumartesi

Bayram Seyahati Dizisi 26 Eylül - 05 Ekim-1.bölüm

1. Bölüm - Isparta,Uluborlu,Küçükkabaca Köyü,Eğirdir Gölü
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/UluborluKucukkabacaEgirdirGolu#
sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
yöreye her yolculuk ata ocağına yolculuk benim için.çocukluğumdan beri gideriz köyüme.ben büyüdüm köyüm küçüldü,ben büyüdüm köyüm gelişti,ben büyüdüm köyüm değişti.değişmez dediğimiz kafalar ya yeni nesillerin ufkunun daha geniş olmasından,ya ilçeye açılan meslek yüksekokulu sayesinde yada artık insanların eskisi gibi köyde kalmamasından yada köyden olmayan insanlarla evlilik yapmalarından dolayı değişmiş.bir çok sosyal ekonomik boyutu var tabii ki.
şahsen memleketi yeni yeni tanıyan eşimle gittiğimde yada köye arkadaşlarımı davet edip götürdüğümde artık daha rahat ediyorum.alışık olmayan iki tarafın karşı karşıya gelip birbirini incelemesi,yargılaması ve kınamasıyla gelişen iletişim dönemi yerini daha çok keşfetmek,sevdirmek,kendini anlatmakla yer değiştirdi.böyle oluncada biz dışarıda yaşayan insanlar köyünüde seviyor,köyünüde tanıtıyor toprağınada sahip çıkıyor.
tarımla uğraşan her köylü gibi köyümde de çok sıkıntılar var.devletin yanlış,yanlı tarım politikaları köylüleri bezdirdi.bu konular hakkında söylenecek çok şey tabii ki...
Isparta küçücük bir yer,yapılacak çok şey var,yapılacak hiç bir şey yok.bu hep size kalmış.evet ilde her yer de gül ürünleri bulabilirsiniz.
annenannemin,babannemin gül bahçelerinde,mayıs aylarında başlayan gül toplama faaliyetleri ya sabah ezanı vaktinde başlar en geç saat 9'da biter yada ikindi sonrasında başlar güneş batınca biterdi.şehirlilerin önlük bizim önecek dediğimiz bezlerin içinde biriktirip çuvallata istiflerdik pembe gülleri.çok iyi hatırlıyorum büyük şehirde hepimizin bildiği kıpkırmızı kadife gülleri görünce kafam çok karışmıştı.bunlar gül ise benim ailem ne topluyor.keşke köyde de böyle kadife güller olsa diye düşünmüştüm.
köyümün tepe denilen mevkisinde ardıç ağacımız vardır.köyün en yaşlısıdır öyle hürmet edilir.dallarının altında çeşmesi,güzel rüzgarı vardır.şenliklerimiz,hayır dualarımız burada yapılır.her gittiğimde giderim ziyaretine.yamacına oturur bir karşısındaki kapı dağına,bir kendi köyüme bir çevre köylere bakarım.babam yanımdaysa buralar acaba eskiden hep su muydu diye teorilerimizi çarpıştırırız.
İlçemiz Uluborlu'da güzel ve vazgeçemediğim iki şey vardır.biri çocuk parkıda olan çay bahçesinde kekik çayı içip efil efil rüzgarında serinleyip,bir de dondurma yemek,diğeri ise perşembe kurulan halk pazarını gezmek,alış veriş yapmak,ürünlerini satan akrabalarımla,köylülerimle sohbet etmek.her gidişimde her ikisinide her fırsatta yaparım.pazardan dönerken rahmetli anneannem yine bana naylon ayakkabı alacakmış gibi gelir heyecanlanırım.



Eğirdir Gölü köyüme bu kadar yakınken gitmek son yıllarda sıkça nasip oldu.köyüme misafir dostlar geldi de gezdirme bahanesiyle bende sık sık gider oldum.köye yapılan kısa günlü yolculuklarda Eğirdir Gölüne sadakatimizi sunmayı ihmal ettik geçmişte.telafi telaşı duyarak her seferde uğramak istemem bundandır.
sokaklarında yürürken sanki ada da geziyormuşsunuz hissi veriyor size Eğirdir Gölü.yeşilin maviyle buluştuğu yer derler ya turizm kataloglarında işte bende burası için yakıştırdım bu lafı.
geçerken mutlaka uğranılası,yörede mola verilecekse yada konaklanacaksa tercih edilesi yerlerden.sazan balığı yiyebileceğiniz,tecrübe edebileceğiniz gıdalarından.
kısacası yöreye her yolculuk ata ocağına yolculuk benim için...

Bayram Seyahati Dizisi 26 Eylül - 05 Ekim-2.bölüm

2. Bölüm - Akşehir,Konya,Meke Gölü,Tuz Gölü
sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/AksehirKonyaMekeGolu#
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/TuzGolu#

Akşehir:zamanda yolculuk gibi bir şey yaşayacağımı düşünürdüm Akşehir'e gittiğimde.ben küçüleceğim evler kocaman kalacak,sokaklarında arkadaşlarım,okulum hepsini seyredeceğim.sanki ben nasıl Akşehir ile buluşmak için yıllardan beri sabırsızlanıyorsam Akşehir'de benimle buluşmak için hazırlık yapıyor sanırdım.öyle değilmiş.ben kocaman Akşehir küçücük kaldı.bu hep böyle olurmuş meğer.
yıllar evvel mezun olduğumuz okullara giden arkadaşlarımda aynısını söylerdi bana.'orasının rüyalarına girmesinin sebebi yaşadığın anlar,kişiler.yaşadığın,gezdiğin yerlerin eskisi gibi olmaması acı verir' derlerdi.doğruymuş aynısıda Akşehir'de bana oldu.
çocukluğumda bana uzak gelen çarşısını,yılda bir gittiğimiz mesire yerlerini,oturupda doya doya dondurma yiyip gazoz içemediğim çay bahçesini kısacası ufacık yüreğimde ukte kalan yada o yıllarda gittiğimde 'işte bu gün büyük gün' dediğim yerlerine gittim.
kendinden büyük kardeşleri olanlar bilirler.abilerin ablaların gittiği yerlere özenilirdi.hep onlarla gitmek istenir.onlarsa çok nadir bizi götürürler,genelde bize hissettirmeden kaçarcasına sıvışıp giderlerdi.çocuk aklımızla kin besler 'gideceğim ulan bende bir gün oraya göreceksiniz' diye andlar içerdik.ama büyüyünce o yer ya japon pazarı olur,ya siz taşınırsınız yada o zamanki havayı yaşayamazsınız.gerçektende benim hayatımda böylesi yeri olan bir pastaneye gittim Akşehir'de.en kral yerine oturup supangle söyledim kendime.afiyetlede yerken ablama gösterip hava atmak için de bol bol fotoğrafını çektim kendimin.aynı tat mıydı?supangle evet,ruh hayır.
Akşehir geçerken görülesi yerlerden.gölden bahsetmiyorum kurumuş gitmiş.artık yeni haritalardan bile siliyorlar zavallıyı.içim yanıyor.bu sadakatsizliğin,bu ihanetin parçası hissediyorum kendimi.Nasrettin Hocası gayet turistik.
Konya:Akşehir'de 6 yıl kaldım fakat Konya'ya hiç gitmedim.gitseydim de bir şey anlamam çok zor olurmuş o yıllarda.Konya bence olgunun üstü bir şehir.dingin,Mevlanadan ve tarihinden kaynaklı sanırım bir oturaklılığı,ağırlığı söz konusu.sanki yollarında ney sesleri yükselecek.

Mevlana türbesi görülmeye değer olmakla birlikte çok çok kalabalıktı biz gittiğimizde.hiç bir yere bakamıyorsunuz,ne kadar sukuneti korumaya çalışsalarda hep bir uğultu söz konusu.görmek için o kadar heveslendiğim Mevlana Türbesi'nde bir an evvel çıkmak için kestirme yollar arar halde buldum kendimi.
Yeme-İçme:Konya mutfağına tek kelime edecek babayiğit henüz olmamıştır eminim.biz Mehmet Yaşin'in Lezzet Durakları Kitabındaki tavsiyelerine uyduk.Kadınlar Pazarında aradığınız hatta aramadığınız peynirden bitkiye hey şeyi bulmak mümkün.

Köşk Restorant şehir merkezinden biraz uzak.yürüyerek sabırla arayın bulun burasını.her şeyiyle mükemmel.ağır abi restorantlarından ama rahat olun her türlü yemeği bulabileceğiniz doğru adrestesiniz.
3-4 saat kadar yürüyün kendinizi etli ekmeye hazırlayın ve haydi Cemo'ya.Cemo bir çok şubesi olan etki ekmekçi.lök gibi midenize oturan hamuru yok.yedikçe yediren bir lezzete sahip.sonra ne yaparsınız Meram'da şişkinliğinizi gidermek için Niğde gazozu içerken bir yandan da şehiri ve güneşin batışını tepeden seyredersiniz.
Konya bölgesine has yöresel adı Termiye,Antalya tarafında da Tirmis denilen google'daki aramalarım sonucunda yahudi baklası adınıda alan bir tür yemişin mutlaka tadına bakın.haşlanmış nohut,fasülyeye benzeyen görüntüsü var.kabuğunu çıkartıp atıyorsunuz ağzınıza.biraz tuzladıktan sonra avuçlar dolusu yersiniz.hani çekirdek yenir ya işte benim ufaklığımda oyalanmak için Termiye yenirdi.Beyşehir Gölü civarlarında yetiştirildiğini ve yediğimiz halini alana kadar baya zahmetli olduğunu biliyorum.bilenin bildiği,meraklısının keşfedeceği türden yiyeceklerden.
Konaklama:Konya'da iş için giden insanların kaldığı fazla beton ve fazla pahalı oteller var.madem beton bi yerde kalacağız en ucuzunda kalır artan parayla bol bol etli ekmek yeriz düşüncesiyle Turizm Otelcilik Lisesinin Uygulama Oteline gittik.yol üstü güvenilir olduğundan emin olduğumuz bu oteller bir çok ilde var.bizim için konaklama demek temiz,sıcak suyu olan,mevsimine göre klimalı,güvenilir ve bunların hepsinin uygun fiyatlı olması demek.herkesede uygulama otellerini tavsiye ederim.
Meke Gölü Konya Karapınar'da dünyaya küsmüş,gözünün kenarında bir damla yaşıyla,yolu buralara nadir düşen insanları hala kucaklar durumda.her göl gibi Meke Gölü'de gözümüzün içine baka baka yok olan göllerden.görüntüsü kafalardaki göl kavramını değiştirecek cinsten.


sönmüş bir volkan kraterinin su dolmasıyla oluşan ortasında tepeli adası olan bir göl.güneşin doğuşunda batışında ayrı masal anlatacağına eminim bu gölün.o taraflara yolunuz düşerse yok olmadan görmenizi tavsiye ederim.bu göl bana Moğolların 'ıssızlığın ortasında' şarkısını hatırlattı...
Tuz Gölü:bir elimde bu gezi için internetten araştırdığım yazılar diğer elimde harita var.Konya'dan Şereflikoçhisar tarafına hareket halindeyiz.araştırmalarımda 'gökyüzü sanacaksınız Tuz Gölü'nü,gözleriniz kamaşır beyazlığından' yazıyor.dökümanlarda buz ocaklarının gölle,gökyüzüyle oluşturduğu nefis görüntüler var.etrafımızda sürekli böyle görüntüler arıyorduk.ama bir türlü bizi şok edecek görüntüyle karşılaşamadık.

tur otobüslerinin durduğu yere geldiğimizden esnaftan aldığımız bilgi bizi kendimize getirdi.dünyada ki her doğal güzellik gibi Tuz Gölü'de sessizce bizlere,sahneye veda edip derin uykuya çoktan dalmıştı.yerini ise kahverengiliklere yer yer kurumalara bırakmıştı.

o zaman işte telaşa kapıldım,o zaman içime düştü bu blog,bu gezme isteği.daha kuruyacak nereler var görmediğim.hayatım boyunca yok olmadan görebileceğim,koruyabileceğim kaç tane dere,göl,orman,canlı var.onları bulup sadakatimi göstereceğim.yok olanlarada insanlığın ne kadar acımasız olduğunu hatırlamak için gideceğim tekrar tekrar..
bir umut ısrarla esnafa görselleri gösterdik 'bak biz bunları arıyoruz ne tarafa gitmeliyiz' diyoruz.'yok öyle şeyler artık.bu resimler 10 yıllık falan olmalı' diyo.

aklıma Sadri Alışık'ın bir filminde mahkeme sahnesinde elleri tahta parmaklıklarda,gözleri hakime yalvarırcasına bakan sahnesi ve hepimizin bildiği o repliği geliyor.
'buda mı gol değil hakim bey,buda mı gol değil'...

Bayram Seyahati Dizisi 26 Eylül - 05 Ekim-3.bölüm

3.Bölüm Beypazarı
sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/Beypazar#

Bayram gezimizin son durağı Beypazarı oldu.Tuz Gölü ziyaretimizin ardından Ankara'nın karmaşık trafiğinde yolumuzu zar zor bulduk ve akşam üstü varabildik Beypazarı'na.hayallerim yıkılmadı ve görmeyi istediğim gibi buldum şehri.her yönüyle bana hitap eden yörelerden.


ilk iş olarak kalesinde gün batımını fotoğrafladık.

hem manzarayı seyrettim hemde bol bol alıç yedim.bilmeyenler için alıç fındık büyüklüğünde sarı-turuncu renkte,içinden 5-8 arası çekirdeğin çıktığı,hafif mayhoş yabani bir meyve.başka bir tarifle mevsimi geldiğinde pazarlarda falan ipe dizilmiş halde genelde yaşlı amca yada teyzelerin sattığı yemiş diyebiliriz.çocukluğunuzdan falan mutlaka hatırlarsınız.hatta hatırlamanız için söylüyorum aşısız yabani olduğundan merakla aldığımız alıçların içinden genelde kurt da çıkardı.kısacası işte benim gibi alıçın müptelası iseniz aşılı,kocaman ve tatlı hallerini Beypazarı'nda bulabilirsiniz.

esnafının güler yüzlü,samimi daha bozulmamış olması dikkatimizi ilk çeken şeylerden oldu.o daha uyanık esnaf gelipde çin-japon pazarını henüz yerleştirmemiş buralara.

yeme-içme:buraya ait alabileceğiniz,tadabileceğiniz çok ürün var.her turistik yörede olduğu gibi ev yapımı reçel,makarna bol.burada tanıştığım keş ve bazlama kahvaltıda çok güzel gidiyor.keş yoğurttan yapılıyor.görüntüsü hamam sabunlarını andırıyor.sert,tuzlu tadı var.rendeleyerek kullanabilirsiniz.mesela makarna üzerine,yumurta üzerine,direkt bazlamanın üzerine.güzel bir tat.aylarcada buzdolabında bozulmadan saklanabiliyor.
bazlaması pamuk gibi.sıcaksa önünüze gelen,dikkatli olun çok yedirebilir.

adını yöreden alan güveç yemekleri var.Beypazarı güveci bildiğiniz güveçlerden değil.hani her yörede bi kebap,bir köfte meşhurdur hatta meşhur olmak zorunda olduğundan meşhurdur da yiyince bi özellik göremezsiniz.sadece turizm için şişirilmiş bi tat olduğunu anlarsınız.Beypazarı güveci işte öyle değil.bir kere pirinçle yapılıyor.işte zaten orada bitti gitti tüm polemikler.etler löp löp.fiyatıda gayet makul.yiyebildiğiniz kadar yiyin bu güveçten.nerelerde yiyebilirsiniz bir kere taş mektep ilk sırada.ne kadar kalabalık olursa olsun burada mutlaka yiyin.taş mektebe gidince sadece güveç değil incecik sarmasından tabaklar dolusu yersiniz eminim ki.şahsen kalın sarmayı severim ama buradakilerinde hakkını vermek lazım.80 katlı baklavasınında tadına bakın.bir porsiyonda 2 adet olduğunu duyunca biraz geri durduk ilk başlarda.ama gelen baklavayı görünce parasının ne kadar üzerinde bir lezzete sahip olduğunu anladık.
Beypazar'lı kadınların ellerinden yanaklarından öpüyorum,sıkı sıkı kucaklıyorum.çünkü kadınlar olmasa Beypazarı'ndaki herkes aç kalır.

yeme içme konusunu kapatmak mümkün değil sanırım.o zaman Beypazarı kurusuyla devam edelim.çayın yanında yiyebileceğiniz sert görünümlü,tereyağlı gevrek bir gıda.galeta tarzı desem bilmiyorum ayıp kaçar mı?bunun özel fırını var ve cebinize bir paket koyun Beypazarı'nı öyle dolaşın.
hala bitmedi.havuç suyuda içilmeden geçilmez.bu da buraya özgü ürünlerden.bir bardakta yaklaşık 1 kg. havuç olduğunu duyunca biraz 'ben naptım' dedim.ama tecrübe etmekte fayda var.hemde Beypazarı meydanında gelene geçene bakarak mis gibi içiliyor.

içme diyince çarşı girişimde odun ateşinde kahve yapan esnaf çay ocağını atlamak demek Beypazarı'nı atlamak demek bence.mis gibi kahve size odun ateşinin kokusuyla ikram ediliyor.

Beypazarı'nın artık maden suyundan bahsetmeme gerek yok.büyük şehirlerde marketlerde bolca bulabilirsiniz.buraya geldiğinizde membağından doya doya için.

uzun lafın kısası Beypazarı midenizi mutlu edecektir.sadece midenizi değil kesenize de sempatiyle sırıttıracaktır.
unuttuğum bir çok şeyle beraber,bir kez daha saymak istiyorum ki giderseniz yemeden,içmeden dönmeyin.saymak da,sayarken ağzımın sulanması da hoşumada gitti açıkçası.

1-keş (yoğurtun serleştirilmesinden elde ediliyor.sert,tuzlu,rendelenerek makarna,yumurta,ekmek içinde harikalar yaratıyor.)
2-bazlama (hemen hemen herkes bilir.ekmek türevi,sıcak yendiğinde bol yedirir)
3-havuç suyu
4-odun ateşi türk kahvesi
5-80 katlı baklavası
6-uzun ince sarılmış yaprak sarması
7-Beypazarı güveci
8-Beypazarı kurusu (çayla yiyebileceğiniz galeta tarzı tereyağlı gevrek)
9-alıç (olsada yesek)
10-ev yapımı reçeller,erişteler

alınacak eşyalar,hatıra ürünler:Beypazarı gümüşüyle,aslında altın işlemeciliğiyle de dünya çapında bir üne sahip.telkari denilen Antakya'da da bolca yapılan bir yöntemle dantel işlenir gibi işleniyor gümüş yada altın.broşlara,küpelere bak bak doyamazsınız.hepsi tablo gibi.yörede gelin olacak kızlara kemer bile yapılırmış zamanında.acı olan tarafı şimdilerde bir çok mağaza yabancı ülkelerden gelen telkari taklidi hatta Beypazarı motifleri takliti daha ucuz ürünleri satıyor olması.bizim ustalarımız,bizim işçiliğimiz,geleneğimiz,geçmişimiz,geleceğimiz de yok oluyor yavaş yavaş.bu acı verdi bize.valilik,yöre halkı buna dur demeli.alış veriş yaparken benim gibi yerli yada ithal olup olmadığın sadece satıcıya sorarak anlayabilirsiniz.yani insaflı esnaflara kaldı işimiz.ama gelen insanlar ucuz diye yabancı mallara yöneldikçe bu bilgiyide doğru alamamaya başlayacağız.her girdiğim dükkanda ne kadar kötü bir yola doğru sürüklendiklerini ukala deselerde anlatmaya çalıştım.

alabileceğiniz diğer eşsiz şeylerden biride Beypazarı örtüleri,bezleri.el yada makina olduğunu yine esnaf söylüyor.'nereden alınır?'a bir adres vereyim çarşıya giderken ufacık bir dükkanda el tezgahıyla dokuma yapan Hayati Usta tek adresiniz olmalı.hikayesini kendi ağzından dinleyin dokumalara bakarken.tezgahı Cumhuriyet yıllarından kalma.oğlu,eşi hep beraber işletiyorlar dükkanlarını.onlar tüccar değilde biraz turizm elçisi artık.size göstermek için her açtıkları bezde,örtüde sanki gökyüzüne çiçekler saçılıyor.masa örtüleri,hamamlıklar alıp sizi götürüyor başka diyarlara.

Beypazarı doğal güzellikleriyle de çok etkileyici.İnözü vadisi var ki göç eden kuşları yada vahşi hayatı gözlemlemek isteyenlere ev sahipliği yapıyor.
Doğa Derneği'nin de Beypazarı'nda irtibat bürosu var.günlük doğa turları yapıyorlar.yakında konaklama için de faaliyete geçeceklerini biliyorum.yöre hakkında ilgilenen insanlara bilgi veriyorlar.

Beypazarı Konakları ve Safranbolu Konakları arasında uzmanlara göre bir çok farklılık vardır eminim ama benim gibi gezer görür insan için Safranbolu ve Beypazarı konakları çok benziyor.

Konaklama:benim gördüğüm bir tane betonarme otel vardı.diğer onlarca ahşap konak dururken gidenler tutupta onda kalma gafletinde bulunmazlar sanırım.her yer aynıya yakın hizmet vermekle birlikte her keseye göre konaklama mevcut.biz Hacı Bostan Konağı'nda,kuşgana denilen,konaktan ayrı gibi görünen en üst kısmında kaldık.Konağın hizmek anlayışı,titizliği fiyatına göre oldukça iyiydi.bahçesinde ağaçlar altında kahvaltı edebilirsiniz.

Beypazarı'nda yapılacak,görülecek,yenecek çok şey var.tarihine değinemedim bile.

eğer Beypazarı'ndan Mudurnu üzerinden İstanbul'a dönecekseniz Nallıhan Kuş Cennetine de uğramanızı tavsiye ederim.biz dönünce methini duyduğumuz için uğrayamadık ama Beypazarı'na bir daha gittiğimizde İnözü Vadisini ve Nallıhan Kuş Cennetini özellikle ziyaret edeceğiz.
Beypazarı'nda alışık olduğunuz müze anlayışının dışında gezerken çok şey öğrenip,zevk alacağınız bir çok müze var.Kültür Bakanlığı tarafından eğitim almış yöre gençleri size eşlik ediyor.Halk Eğitim Merkezleri de faal burada.yani gidipte sadece boş vaktinizi değerlendirmiş olmuyorsunuz öğrendiklerinizi gerçekten kazanca dönüştürecek imkanlar sunuyorlar.

Beypazarı Belediyesi de,valiliği de,sivil toplum örgütleri de çok verimli çalışmalar yapıyorlar.yolları falan tertemiz.insanları içten,kirlenmemiş.gayretlerini bıkmadan sürdürürler de buralar tahtakale pazarına dönmez hiç bir zaman.

Naçizane fikrim, Beypazarı insanının yapması gereken tek şey aralarına beton binaları hatta betonlaşmış kafaları asla,ne pahasına olursa olsun sokmamaları.uzun vadede kazanacakları kutsal miraslarını korumaları lazım.

22 Temmuz 2008 Salı

Yayla Safari 19-26 Temmuz 08

http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/YaylaSafari#
Doğu Karadeniz'de ikinci tatilimizi Rize Hemşin bölgesinde,çadır konaklama ile yayladan yaylaya yürüyüyerek yapacağız.irtifamız 1100-3200 m. civarı.her akşam ayrı bir yaylaya ulaşıp kamp yapıyoruz.turistik olmayan,yabancının ilk defa gittiği yaylalarda var aralarında.
bu tarz kültürel ve doğa tatillerini,ben her zaman kendi yöreniz dahi olsa mümkün ise tur firmalarıyla yada yerel rehber ile,mümkün değil ise münferit ama tamamen yabancı olarak gezilmesinden yanayımdır.oralı tanıdığınız yanında kalarak olamaz,gezemezsiniz.bir düşünün yıllardan beri görmediğiniz akrabalarınızın yanına gidiyorsunuz.o sizin tam olarak ne istediğinizi anlayamıyor.kendi gezdiği,bildiği yerleri gezdiriyor.halbuki hemen ötede dünya güzeli bi kilise,göl,ağaç var.geçip gidiyorsunuz bihaber.araştırıp gitseniz akrabaya beni oraya buraya götürde diyemezsiniz.hadi sizi doğru yerlere götürdü.hikayesini,tarihini doğru anlatamaz.yarım kalır.
kendi memleketimden biliyorum 'anne hadi Eğirdir Gölüne gidelim görelim' derdim.annem 'napcan işte su,sulak bi yer,hısım akrabayı gör.ben sana börek yaparım' derdi.kazık kadar olmuştum Eğirdir Gölü'nü gördüğümde.sonrada annem beni tutamaz oldu.
eğer bir yöreyi görmek istiyorsanız biraz konaklama,malzeme masrafına katlanın.

tak tak tak Hemşin Yaylaları biz geldik...
her şey yabancı,her şey bizden,her şey zor,her şey basit ...kavramlarla ölçmemem lazım hislerimi.
bir çizgi var onu geçiyorsunuz kafanızda.arkanızda İstanbul koşturmacası,evdeki konforunuz,sokak gürültüsü,tv.,bilgisayar,aile,arkadaşlar,makyaj malzemeleriniz,işiniz her şey.sizi siz yapan,dünya görüşünüzü oluşturan etkenler çizginin bi tarafında.teorilerini bol bol dinlediğiniz,belgesellerdeki abileri görüp imrendiğiniz,coğrafya dersinden iyi not almak için ezberledikleriniz,çok uzak,çok uzak dediğiniz her şey ise karşınızda.
basit,sizden olan arkanızda,zor,yabancı bildiğiniz karşınızda.buradan ayrılırken de tam tersi.
böyle bir tatile hiç düşünmeden karar verdik.ruhum için beklentilerim vardı bu geziden.beklentilerimin çok çok üstünde de kazançlarla döndüm.böyle bi gezi bana ne öğretti?daha sabırlı olmayı,başkası gibi düşünebilmeyi,kafamın içinde mutluluğu yakalayabilmeyi ve böyle bir yere giderken yanıma mutlaka mont almam gerektiğini öğretti.
dağlar aşıtlar sizi kucaklıyor.önce orman merhaba diyor,yükseldikçe yerini çiçeklere bırakıyor biraz daha ilerledikçe kayalıklarda buluyorsunuz kendinizi.her canlı yaşayabileceği yükseklikte mesken tutumuş,rüzgarla şarkısını söylüyor.

küçükken kitaplarda falan hep 'tabiat ana' diye bahsederlerdi ya bende gerçekten uzun,beyaz başörtüsü takmış,beyaz saçlı,gözlüklü ve takma dişli,ton ton işte olips reklamındaki erol'un ninesi gibi düşünürdüm bu varlığı.aslında onu da doğru yapamaz tabiat ana değilde tabiat ninesi tasavvur edermişim.gittiğimiz pikniklerde 'acaba şu ağacın arkasından çıkar mı' diye bakmışlığım da olmuştur itiraf edeyim.neyse işte yayla safaride tabiat anayı değilde tabiat her şeyini hissettim.

Türkçe'de beklentinin çok üzerinde ve bildiğin,öğreneceğin varlıklarıda kavrayan bir kelime var mı bilemiyorum keşke bilsem.işte Kaçkarlar,Doğu Karadeniz Yaylaları bunu hissettirdi bana.
Yaylacıların misafir perverliği,yardımseverliği,yoksulluktaki çabaları unuttuğumuz bir çok insanı duyguyu yerine tekrar hatırlattı.

kamp kurmak,14-15 kişilik yemek yapmak,onları yıkamak,toplamak,arabaya yüklemek zor gibi gelsede eğer tanıştığınız insanları severseniz hiç de mutsuzluk vermez.yürümek,aşıt aşmak ise sizi dinlendiren en güzel eylem olur.

böyle bir tatile konformist kaygılardan dolayı herkes gidemez.diğer insanların huzuru için de gitmemeli bence.bazı şeyleri kafasında bitirdikten sonra yani hazır hissedince kazandırdıkları sebebiyle herkesin tecrübe etmesini isterim.
gezerken İstanbul'da bıraktığım arkadaşlarımı,ailemi yakama,fularıma,çantama astım.sanki oradan etrafı seyrettiler.

Sal,Pokut,Hazindak,Amlakit,Trovit,Palovit,Karmik,Hacıvanak,Başyayla,Verçenik hepsini yürüyerek gezdik.hepsini çok sevdim.

Yayla Safari turunu TAMZARA TUR ile gerçekleştirdik.Bu işi en iyi şekilde yapan bir kaç firmanın başında geliyor benim için.
Doğu Karadeniz yaylalarında çok güzel dostluklarda edindik.insan okul hayatında bol arkadaş ediniyor,sonra iş hayatında biraz daha arkadaş buluyor.zamanlada bu arkadaşlar yapraklar gibi dökülüyor bitiyor,eskiyor,unutuluyor.bu doğanın kanunu.ama siz eğer sosyal iseniz,30'lu yılların ortalarında da tıpkı okul yıllarındaki gibi arkadaşlıklar kurabilirsiniz.turlar bunun içinde çok faydalı.
bu yayla safari gezisi benim için çok verimliydi.

dönerken 2009'da trans kaçkar turu yapmaya karar verdik.Türkiye'nin 4. yüksek dağının zirvesini göreceğiz.onuda başarırsak 2010'da planlar,sağlık ve parada izin verirse Ağrı Dağı zirvesine göz diktim.

oy dumanlar dumanlar
hep dağlari sardunuz
yüreğimun derdinu
bilseniz ağlardunuz

[Kazım Koyuncu]

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: