2 Kasım 2009 Pazartesi

Kars,Ani,Çıldır,Karagöl 29 Ekim -1 Kasım 09

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/AniHarabeleriKaragolLer#

temmuz ayında Pegasus'dan bedavadan biraz pahalıya aldığımız gidiş dönüş Trabzon biletlerimizi değerlendirmek için planlara aylar önceden başladık.Trabzon ve civarını gez gez bitmez ama bu sefer yeni yerler keşfetmek için bir fırsat.aklımızda bir çok yer var gidilebilecek.
Ekimin sonundayız hava nasıl olur?3 gün için çok mu uzak yerler seçiyoruz?hava batıya göre 1 saat daha erken kararıyor acaba ne kadar zaman gezebiliriz?hangi rotadan başlamalıyız?havaalanına geldik ama işte bu soruların hiçbirinde netlik yoktu.önümüzde karayolları haritası,Fikreti'in getirmiş olduğu Atlas dergileri ve benim sevgili google'dan elde ettiğim dökümanlar var.bir türlü karar veremedik ne yapacağımıza.Trabzon'dan kiraladığımız aracı alıp ne yapacağımıza karar vereceğiz.
havaalanı,garaj gibi yerlerdeki kafelerin fiyat politikalarını anlayamıyorum hiç.bom boş dururlar hep.pahalılığını bilen insanlar pek yanaşmaz.ama bizim gibi sabahın 07:00'sinde buralardaysanız ve kahvaltı etmeye hiç vakit yada poğaça,börek alacak yer bulamamışsanız ağlarına düştünüz demektir.
biz pahalı olacaklarını bile bile bir deneme yapalım dedik.yine de kafamızdaki rakamın çok çok üstünde bir rakam ödeyince hüsrana uğradık.5 bayat ve soğuk gül böreği+2 tane çaya 25 lira ödedik.ucuz bilet furyasından 16 liraya uçak bileti aldığımı düşünürsek 'hiç uçak endüstrisiyle uğraşma gel burada börekçilik yap daha çok kazanırsın hemde başın ağrımaz' diye insanın Sabancı ailesine falan tavsiyede bulunası geliyor.halbuki 25 değilde 10-15 olsalar sinek de avlamazlar.üstelik mikrodalga diye bir şey icad edilmiş.azıcık ısıtın bari.insaf diyorumda başka bir şey demiyorum.
uçağa sinirlerimiz hafif gerilmiş şekilde bindik.Trabzon havaalanı için alçalmaya başladıktan bir kaç dakika sonra pilot yükselmeye başladı ve havaalanını geçtik.ne olduğunu anlamadığımız bu durumda benim gibi uçaktan tırsan insanlar biraz tedirgin oldu.15-25 dakika sonra pilot beyden açıklama geldi 'bayanlar baylar ve sevgili çocuklar hava şartları sebebiyle Trazon havaalanına inemedik.endişelenecek bir şey yok.yakıtımız var.bir süre havada bekleyeceğiz.sonra ineceğiz'.haydaa! iyi peki en azından kaçırılmadığımızı anladım.ama 2 dakika geçmedi 'bayanlar,baylar ve sevgili çocuklar' girişli bir anons daha geldi.'hava şartları bir süre daha bize izin vermeyecek gibi.yakıt almak için Samsun/Çarşamba havaalanına gidiyoruz.Yakıt aldıktan sonra tekrar Trabzon'a geleceğiz'.buyur buradan bak.hani yakıtımız vardı!Samsun/Çarşamba'ya indik.yakıt alıyoruz.kemerleri açın diye anons yapıldı.neden acaba?sürekli bağla derler halbuki.anladık ki yakıt alırken parlama,patlama olursa kaçın canınızı kurtarın demek bu.bir önlem yani.uçaktan inmek isteyen teyzeler,evladım çok kalacaksan bir çorba içelim diyen amcalar vardı.biz bile acaba burada inip araba kiralasak Samsun,Sinop,Erfelek falan mı yapsak diye düşündük ama bagajlarımızı alamayacağımızı anlayınca beklemeye karar verdik.İstanbul Sabiha Gökçen havaalanına gelişimizden Trabzon'da aracı alana kadar 4,5 saat geçirmiş olduk.sanki İngiltere'ye gidiyoruz.güneşin erken batacağını da hesaplayınca bu gün gezmek için öldü diyebiliriz.arabayı aldıktan sonra Artvin'e doğru yola çıktık.
Sürmene'de Ahmet'in yıllar önce balık yediği balıkçıyı araya araya bulduk.MORİNA ufak bir balık lokantası.ilk başta beğeninize cevap vermeyecek gibi gözüksede fiyatlarıyla,lezzetiyle ve temizliğiyle mutlu ayrılma garantisi verebilirim.
3 kişi hamsi,mezgit,salata,kola,tatlı yiyip 40 lira verdik.havaalanında 5 börek+2 çaya 25 lira verdikten sonra MORİNA BALIK LOKANTAsı moral verdi.

gezi programını Rize,Hopa,Borçka,Artvin,Şavşat,Ardahan üzerinden Kars'a  direkt gidiş, dolaşa dolaşa aynı yoldan Trabzon'a dönüş olarak yapmaya karar verdik.1 gece Kars,1 gece Şavşat,1 gece de Ayder yada Trabzon konaklama olarak planladık.Hopa'ya kadar ara ara hızlanan yağmur ve bakım yapılan yollarda yol almak baya zorladı bizi.saat 16:00'da hava epeyce kararmaya başladı.Hopa-Borçka tırmanışı kalabalık ve yağışlıydı.ağustos ayında olan sel felaketinden yollarda nasibini almış ara ara kopmalar olmuş.
Borçka'dan Artvin'e kadar yollar iyiydi ama yine yağış,virajlı yollar ve bol kamyon trafiği adrenalimi yükseltti.yol güzelleşti diye sevinirken yağış başlıyor,yağış bitti diye sevinirken,sis başlıyor,ikiside bitti diyince virajlı tırmanışlarla karşılaşıyorsunuz.hepsine bir de bol kamyon trafiği ekleniyor.yani hiçbir duruma sevinmeden usul usul gitmek en iyisi.
Artvin ana yoldan içeri gidilirse varılabilecek bir tepede.uzaktan gece manzarasını fotoğraflamak için ufak bir mola veriyoruz.
Şavşat-Ardahan yolu ise başka maceraydı.sis görüş mesafemizi oldukça engelledi.arabada ise sis farı yok.bir kamyonun arkasında usul usul virajları alıyoruz.çocuk masallarındaki ülkeleri anlatırken hayallerimizde canlandırdıkları bulut krallığının içindeyiz sanki.
Şavşat Ardahan arasında manav dükkanlarını gördüğüme çok sevindim.hem biraz mola verdik hem de bazılarının Trabzon hurması,bazılarının Cennet hurması dediği meyveden aldık.ama buradakiler bildiklerimizden biraz farklı.elma gibi sert,içi hafif kahverengi ve tatları nefis.yumuşak,yedikçe ağzınızı buran tadı yok.
Ardahan'da kalmayı düşündük ama benzin istasyonundaki görevlinin Ardahan-Kars arası yol çok güzel demesi üzerine yola devam edelim dedik.gerçekten de yol biraz rahatlattı bizi.Kars'a girerken öğretmen evini aradık.ama yer olmadığını söylediler.İstanbul'dan arkadaşlarımızı aradık internetten ucuz Kars otellerinin telefon numaralarını aldık.ya çok pahalı çıktılar yada farklı zihniyette çıktılar.gerçekten de şehire girince otellerin çokluğu dikkatimizi çekti.30 lira ile 100 euro arası oteller var.30 lira ve civarı otellerin durumu feci.ilk geceden de 100 euro vermek istemiyoruz.yaklaşık 2 saat küçüçük Kars'ta güvenli bir otel için dolaştık.hatta sokaklardan sürekli geçmemizden kıllanmışlar sanırım polisler bizi göstermeyi başladı.bizde onlar peşimize takılıp canımızı sıkmadan kendimizi devletin güvenli kollarına bırakalım dedik ve derdimizi nöbetçi bir polis memuruna anlatık.ucuz,temiz güvenli bir otel nerede?bize tek bir adres verdi SİM-ER otel.
iş için Kars'a gelenlerin kaldığı orta karar bir otel.bize şirket fiyatı 70 lira'dan kapıyı açtı.naptın babam zaten saat 22:00 olmuş.bir gece kalacağız.kahvaltı bile etmeden çıkıp gideceğiz.illa kötü otele mi sevk edeceksin bizi gibi laflar işe yaradı ki iki kişi 55 lira ,tek kişi 60 lira'dan odaları bağladık.odada biraz tv seyredip erkenden uyuduk.yarın sabah erkenden ilk önce ANİ HAREBELERİ sonra Kars şehir turu,sonrasında da ÇILDIR GÖLÜ üzerinden Şavşat'da konaklamaya karar verdik.
sabah pencereden baktığımda Kars'ın is kokusunu ve kötü havasını görünce biraz moralim bozuldu.ama küçük yerlerin akıbeti diyip çok ciddiye almadım.SİM-ER otelde kahvaltı beklediğimin çok çok üzerinde çıktı.çorbadan,helvaya kadar her şey vardı.şaşırdık kaldık.çantaları arabaya yükleyip yola çıktık.

ANİ HARABELERİ bugünkü ilk durağımız.
ANİ HAREBELERİ Kars'a 40km. uzaklıktaki OCAKLI köyü sınırları içinde Ermenistan sınırında.Ermenistan ile Türkiye arasında Arpaçay nehri geçiyor.
ipek yolundan Anadolu'ya ilk girişte kurulmuş yerleşim yeri ortaçağda kurulmuş ve ticaret,konaklama açısından düşünüldüğünde oldukça zenginmiş.
civarda çok fazla mağara var.
ANİ HARABELERİ 2003 yıllarında ziyarete açılmış.öncesinde jandarmanın korumasındaymış ve ziyaretçi kabul edilemiyormuş.o yüzden eserler daha tam olarak tahribata uğramamış.

Ani'de hava biraz fotoğraf çekmemize ve etrafta dolaşmamıza izin verdi.sadece ara ara soğuk esen rüzgar var.
Arpaçay nehrinin üzerinde kuşlar turluyorlar.Karşıda Ermenistan taş ocakları var.taş ocaklarında kullanılan dinamitlerde buradaki binalara hasar vermiş.

Ani beni etkiledi.ıssızlığı,sakinliği,doğası güzeldi.Ani'den çıkarken Ermenistan plakalı araçlar dikkatimizi çekti.
Ani'nin hemen yanındaki Ocaklı köyünde çay molası verdik.kahveciye ziyaretçi sayısını sorduk.yılda 10 bin kişi civarında diyor.sadece 2 bini Türk gerisi yabancılar.Ermenistan plakalı araçları sorduk.Ermenistan sınırı kapalı olduğundan onlar Gürcistan yada İran üzerinden geliyorlarmış.onlar hiç kimseyle konuşmazlar,gelirler,bakarlar giderler dedi.
Kars'ın köyleri çok yoksul.hava sıcaklığı kışın -40 oluyor..kar 7 ay kalkmıyor.7 ay hayat durma noktasında.hava şartlarının bu kadar kötü olduğu yerlerde devlet elini uzatmalı diyorlar.en azından vergileri indirsin gibi talepleri var.bence de yardım edilmeli.ama nerdee.sınır kapısınında açılmasını istiyorlar.çünkü sınır kapısının açılmasıyla daha da hareketlenecek.biraz ekonomisi canlanacak.yollarda işsiz,bir ileri bir geri giden gençler içmizi burktu.
Kars,Ardahan ve Iğdır'ın il olmasıyla daha da yoksullaşmış.en önemli iki ilçesini kaybetmiş.şimdi onlarda memnun değil diyorlar.
çok fazla memur var Kars'da.bu kadar çok polisi başka hiç bir yerde görmemiştim.hemen hemen her sokakta bir devriye arabası var.asker ve diğer memurlarıda sayarsak neredeyse Kars'lıdan çok yabancı oluyor.onlarda kendi düzenlerini kurmuşlar.kendi lokalleri,kantinleri,lojmanları,servisleri var.ısınma için belki yakıt parası bile vermiyorlardır.yani Kars'dan kazandıkları paraları Kars'da harcamıyorlar böylece Kars daha da yoksullaşıyor.
bahçelerde hep kaz var.kars kazı hayallerimizi gerçekleştirmek,kaşar,peynir,tereyağ almak ve kenti daha yakından tanımak için Kars şehir merkezine gidiyoruz.dün akşamdan çok farklı insan tipleriyle karşılaşıyoruz.sanki gece olunca kibar,efendi insanlar evlerine gidiyor yerlerine kaba,hiç yabancı görmemiş insanlar geliyor gibi.yabancısı olduğumuzu çok belli ettiğimizden olacak sokaklarda insanlar sürekli bakıyorlar.cesaret bulan yada ingilizceyi biraz bilenler 'hello' diye selamlıyor bizi.hatta 'hello' laflarına 'merhaba' diye cevap verdiğimiz bir abi 'aa turiste bak bizden iyi türkçe biliyor' diye dumura uğrattı bizi.
Kars kaşarı özellikle Kars gravyeri almak için herkesin tek adresi Kars'ın en işlek caddesinde satış yeri olan LATİFOĞLU PEYNİRCİLİKTİ.
hediyelik kaşar peynirleri,tereyağı alışverişinden sonra Kars sokaklarına attık kendimizi.
ORDU CADDESİ denilen trafiğe kapalı caddesinde yağmur çekim yapmamızı engelledi ama yürümemize engelleyemedi.
Rusların bir çok binası var bu caddede.
bir çoğu kamu binası olarak kullanılılıp bana göre telef ediliyor.çok kalın duvarlarları var.çok yüksek tavanlı,az katlı binaların bir çoğu satılık.
gözlerimize inanamadık.'bu bina ve arkasındaki binaların hepsi satılıktır' diye ilanlar var.satılık evlerden birini alıp,otel yapmayı yada yaşamayı hayal ederek gezdik.yanlız özellikle ORDU CADDESİ'nde binalar,sokakların genişliği falan çok güzeldi ama sanki tabloda bir şey eksikti.
bir türlü tablo tuvale oturmuyor gibiydi.neden bilmem sokaklarında,ağaçların üzerinde,kaldırımlarda kar aradı gözlerim.evlerin bacalarından çıkan dumanla birlikte hafif genzi yakan kömür kokusu eksikti.bana öyle geliyor ki tabloyu bitirmek için Kars tekrar çağıracak bizi.
Kars'a bu mevsim gelipde kaz eti yiyebilir miyiz diye araştırma yaptık.rivayete göre kaz kar yemeden kesilirse mundar olurmuş,lezzetli olmazmış.
internetten bulduğum KARS KAZ EVİ'ni aradım.kaz eti ve daha bir çok Kars yemeğini bulabileceğimizi söyledi.hafta içi,resmi bir gün olmasına ve Kars gibi küçük bir ilde olmasına rağmen rezervasyon için telefon numaramı,ismimi,kaç kişi geleceğimizi sordular.garipsedim.aklı sıra bize hava basıyor diye düşündüm.
KARS KAZ EVİ'ne gittiğimizde öğle vaktini biraz geçiyordu.gerçektende içerisi bir anda dolmaya başladı.tabii biz buralarda böyle restorantların az olduğunu ve Kars'a turistik gezi için gelenlerin aynı bizim gibi internetten araştırma yapabileceklerini hiç hesaba katmamıştık.ön yargı kötü bir şey.
KARS KAZ EVİ'nde ki yemeklerin lezzeti bir yana ilgi,alaka,servis,temizlik,yaklaşım,sahibinin her masa ile tek tek ilgilenmesi çok hoşumuza gitti.kaz eti yabana atılacak gibi değil.çok lezzetliydi.
Kars yemekleri temeli un,bakliyat,patates ve ete dayanıyor bence.
ayran çorbası,piti (bozbaş) denilen nohut yemeğinden,kaz etinden,hangel denilen etsiz ama mantı gibi servis edilen hamur yemeğinden ve erişte pilavından ortaya söyledik.
çay ve sütlaçlada finali yaptık.3 kişi öyle yedik ki keşke birer tane daha midemiz olsa da yine yesek diye düşündük.hesap 65 lira geldi.yediklerimizin yanında gayet makul bir fiyat.
ÇILDIR GÖLÜ'ne doğru harekete geçtik.Çıldır Gölünden pek beklentimiz yok açıkçası.buralara gelipde görmeden dönmeyelim diye gidiyoruz.ÇILDIR GÖLÜ kışın ocak,şubat aylarında güzel olur diye duyduk.göl buz tutuyor.üzerinde kızaklarla gezip,balık avlıyorlar.festivalleri hatta güreşleri bile yapılıyormuş.
Çıldır gölü Ardaha ve Kars arasında,Doğu Anadolu bölgesinin en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölü.yaklaşık 2000m yükseklikte 123km2 ve en derin yeride 42m ile gerçekten bir çok listeye girebilecek özellikte.bu özelliklerini gelmeden bilgi topladığım sevgili google'dan öğrendim.
çevresinden geçen yoldan ilerlerken Fikret elektrik direğinde şahin gördü.ürkütmeden yavaşlayıp fotoğrafını çekelim dedik.
sonra başka direkte bir tane daha gördük.şahinler şöför tarafında olduğundan şöför makina kullanıyor,yanındaki direksiyonu tutuyor bende arkadan araba gelip gelmediğine bakıyorum.şahinler birden havalanıp iki üç direk sonrasına konduğundan ve bizde de güzel zoom lens olmadığından arabandan inipde çekim yapamıyoruz.şahinler konup uçuyor biz dediğim yöntemle arabanın içinden bir ileri bir geri gidiyoruz.45 dakika kadar böyle macera yaptık.şahinlerin havalanmaya başladıktan 3-5 saniye sonraki hareketleri sanki belgesellerde ağır çekimde gösterilenler gibiydi.ÇILDIR GÖLÜ şahinleriyle kendini kurtardı.
geldiğimiz yoldan yani Ardahan üzerinden Şavşata geçip LAŞET'de kalmaya karar verdik.ardahan'a geldiğimizde saat 15:00 civarı olmasına rağmen hava iyice boz bir hal almış,güneş yok olmuştu.

Ardahan'dan sonraki virajlı yollara kendimizi vurduğumuzda dün geldiğimiz yerlerin karla kaplı olduğunu gördük.görmemiş misali karla fotoğraf çektirdik.
virajlı yollar zaman zaman sisle kaplıydı.LAŞET Ardahan'a daha yakın ama Şavşat sınırları içinde bir butik otel,panisyon,bunglov,restorant karışımı bir tesis.nuh dedi peygamber demedi,ölü sezonda indirim 'i' sini yapmadı 50 liradan oda sattı.soğuk kış gününde kapısına gelmişiz onun kozunu oynadı.
odalara ve tesise diyecek lafım yok.saat daha 17:00 ama dışarısı zifiri karanlık,hiç durmayan yağmurun sesi derenin sesi ile birleşiyor.biz restorantda sandelye tepesinde kral tv'deki klipleri izleyip yorum yapıyoruz.o ne biçim kliplerdi.kral tv ilk çıktığından beri bu kadar klip izlememişizdir sanırım.klip altlarında geçen yazılar ayrı bir blog konusu bile olabilir.ne sapık insanlar var.üstelik türkçeden bihaber haldeler.artık LAŞET'de zaman geçmez bir hal aldı.güldük eğlendik saat 19:00 oldu.hala aynı masa,aynı sandelyenin telepi ve aynı klipler.bir şeyler yedik,içtik.restorana gelen bir abi ile sohbet ettik.Hopa'lıymış.Ardahan'da kadın doğum uzmanlığı yapıyormuş.ailesiyle seyahat ederken mola vermişler.fotoğrafa ilgisinden ve bu civarda gezilecek yerlerden bahsetti.Damal kadınlarının kıyafetlerinden ve oyuncak bebekleri hakkında bilgi verdi.etrafta kimsenin bilmediği gezi yerlerinden bahsetti.kar yağdığında ÇILDIR GÖL'ü gezisi yapacağımızı duyunca telefonlarımızı aldı.bize yardımcı olabileceğini söyledi.çok muhabbetli bir abiydi.bir şeyler içip sohbeti derinleştirmeyi teklif ettik ama vakti yoktu.bir dahaki sefere diye sözleştik.LAŞET'de gece erken başaldı.saat 21:00'e kadar dayandık ama artık sandalye tepesinde oturmaktan kaba etlerimizin ağrısına dayanamayıp odaya çıkıp biraz tv seyredip yattık.ertesi gün kahvaltı için restorana indik.masanın kahvaltı demeye bin şahit ister hali vardı.iyi kötü bir şeyler masaya geliyordu ama hala tam değildi.LAŞET oda+kahvaltı 50 lira alıyor ama kahvaltıda bir yumurtayı fazladan bir çeşit zeytin yada peyniri çok görüyor.bari ekmek taze olsaydı hadi tazesini de geçtim bari sıcak olsaydı.akşam yediğimiz yemek ekstra olduğundan ekmekler ısıtılmış geliyordu.ama kahvaltı standart olduğundan abiler ne varsa yollamış.zaten bizden başka konaklayanın olduğunu sanmıyorum.şu 3 kişiyide memnun edemedin ya LAŞET ben sana ne diyim.
bugün gezmek için son günümüz.iyi değerlendirirsek Şavşat Karagöl,Borçka Karagöl'ü görüp Ayder'de konaklama yapabiliriz.yağmur hala yağıyor.
Şavşat Karagöl yolunu sora sora bulduk.Şavşat'a gelmeden Veliköy ayrımına girerseniz doğru yola girdiniz demektir.bence yolu Borçka Karagöl'den daha iyi.
yolda bir şey dikkatimizi çekti.Veliköy ayrımını 3-5km geçmiştik ki dereye yüksekten dökülmüş çöp dağlarıyla karşılaştık.
aralıklarla seçimiş gibi duran çöp dağları uçurumdan fırlatılmış ve aşağıdan bakıldığında hiç farkedilmeyecekmiş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmış.bunu köylülülerin yaptığına inanmıyorum.belediye sistemli bir şekilde bunu yapıyor.yoksa köylüler bu kadar nizami çalışma yapamazlar sanırım.
bizim böyle Karagölümüz var,böyle doğamız var diyorsunuz ama ziyarete gelenler nelerle karşılaşıyor.döktükleri yer dere.kar yağınca dere alır götürür diye düşünüyorlar.ama o dereden balık tutuyorlar,suyunu kullanıyorlar.yani yediği kaba tükürüyorlar.Şavşat belediyesi,civar köy muhtarları,artvin belediyesi,çevre ve orman bakanlığı,tüm yerli halk,çevre örgütleri bu manzaranın sorumlusudur.konu ile ilgili de ilgili-ilgisiz herkese mail atacağım.eminim daha evvelde benim gibi rahatsız olanlar girişimlerde bulunmuştur ve bir şey elde edememiştir ama dudak uçurtan bu manzara karşısında Karagöl'ünüzde sizin olsun,doğanızda sizin olsun diyesim geldi.
yolda hoşgeldiniz diyen iki amca ile karşılaştık.nasıl buldunuz?bizim buralar hiç bir yere benzemez konulu sohbete başladık.gelirken gördüğümüz çöp manzarasından bahsettik.konunun üstünü kapamak ister gibi köylüler döküyor.belediye ne yapsın dediler.ben değilim başkası suçlu piskolojisi hakim.
Şavşat Karagöl'de kimse yoktu.sadece balıklar,yağmur ve ağaçlar.biraz meyve yedik.çekim yapmaya çalıştık.
baktık yağmur izin vermeyecek etrafında bir tur attık.
Borçka Karagöl'e gitmez üzere yola çıktık.
şavşat'ı geçtikten sonra gelirken meyve aldığımız meyvecilerde tekrar durduk.mecburiyetten hayatımda gördüğüm en kötü tuvalete girdim.koku ve görüntüsü mide bulandırıcıydı.
birer mısır yedik.birer çay içtik.5 kilo kadar trabzon hurması ve 2 kilo elma aldık.adam 'çayda içtiniz hepsi için 20 lira alayım' dedi.direkt ödedim.ama sonra düşününce herşeyi topla,hesapla 20 lira etmezdi.göz göre göre kazıklamak istedi ve kazıkladı da.
yolların nasıl olduğunu sordu Ardahan'da kar vardı diyince 'oo buralarda da bir bakmışsın yollar aniden kapanmış' dedi.'yok yaa.o kadar da değil' diye düşündük.Artvin'e 5-10 km kala yolda arabaların durduğunu gördük.bizide durdular.kaza falan oldu diye düşündük ki heyelan olduğunu söylediler.
arabadan indik gerçektende günlerdir yağan yağmur kayalarda kopmalara sebep olmuş.altında araba falan yoktu neyseki.karşı tarafta 2-3 bizim tarafta 5-6 araba öyle beklemeye başladık.bir ara kayaların kopmasının devam edebileceğini söylediler.araçları daha güvenli bir yere çektik.meyvecinin dediği 'hiç belli olmaz burada da yollar birden kapanır' lafını söyleyip söyleyip güldük.
jadarmayı aradım Artvin'den iş makinasının gönderildiğini söyledi.yarım saat geçti.ne gelen var ne giden.her iki yönden de gelip bekleyen araç sayısı yükseldi.meyveleri tükettik.gün yavaş yavaş gidiyordu.neyse Borçka Karagöl'e de başka zaman gideriz dedi.
iş makinası nihayet geldi.ama yeterli güçde değildi.kepçesi aracın ortasındaydı.1-2 ileri geri yaptı sonra da bozuldu.büyük kayaları çekmeyi başardığından artık insanlar dayanamayıp el atmaya karar verdiler.ya allah bismillah diyen bir taşı çekti attı kenara.böylece sevgili karayolları ekipleride sıcak ofislerinden iş için çıkmak zorunda kalmadılar.yolu açan halka teşekkür ede ede bizde yolumuza koyulduk.
Borçka'ya geldiğimizde Karagöl yolunun durumunu sorduk.abi fazla bir şey yok gidersiniz dediler.ee gelmişken gidelim diyip yoluna koyulduk.sadece biz vardık yolda.yağmur,sis,hafif kopmuş yollar,yolu kapatan sular vardı.ben tırssamda fikret ve ahmet gitme konusunda çok azimli ve kararlıydılar.
Karagöl'e gittiğimizde tertemiz bir hava bizi karşıladı.yine istediğimiz çekimleri yapamadık.fikret ilk defa geliyordu karagöl'e.çok beğendi.
ufak bir tur atacak vaktimiz vardı.biraz etrafında yürüdük.

arabaya döndüğümüzde tesis işletmecisinin tesisin camlarını tahtayla çaktığını gördük.göçünü toplamış acele acele kamyonete yüklüyordu.bizde sezonu kapattınız galiba diye laf attık.'abi Artvin 5 derece dedi.Artvin 5 derece ise burada yarın kar vardır.acele gitmezsem buradan hiç çıkamam' dedi. bizde birbirimize bakıp 'iyi o zaman size iyi günler' diyip vınn turizm uzaklaşmaya başladık.
dönüş yolunda o kadar olumsuz şeye bir de karanlık eklendi.bu mevsimde bu bölgede nerede olursanız olun donanımınızın tam olması gerekiyor.az benzin,uygunsuz kıyafet vs. ile haliniz birden perişan olabilir.Borçka'dan Hopa'ya giderken yollar düzeldi fakat bu seferde yağışlı havada deli gibi kullanan ve hatalı sollamalar yapan insanlarla mücadelemiz başladı.arka koltuğun ortasına oturdum.kemerimi bağladım.ellerimle ön koltuklara tutundum.gözler faltaşı gibi açık.sürekli derin nefes alıyorum.
Trabzon istikametine doğru ilerledik.Rize'ye vardığımızda yağmur şiddetini hızlandırdı.sanki klip çekiyorduk ve birileri sadece bizim cama kovayla su tutuyordu.heyelanda vakit kaybetmemizden ve günün hızlı ilerlemesinden dolayı Ayder'de konaklamaktan vaz geçtik.onun yerine gelirken ziyafet çektiğimiz MORİNA BALIK LOKANTASI'na gitmeye karar verdik.bir amacımızda Sürmene'deki SÜRBİSA'ya  (Sürmene Bıçak Sanayi) satış mağazasına kapanmadan yetişip bir şeyler bakmaktı.saat 19:00'da kapısındaydık ama kapı duvardı.geri dönüp MORİNA'ya balıklar bitmeden yetişmeye karar verdik.aynı masada farklı balıklarla yine MORİNA'daydık.1,5 büyük tava mezgit,yarım büyük tava barbun,4 tane zargana,salata yedik.çay ile de cila yaptık.65 lira hesap geldi.seve seve ödedik.
tamzara tur'dan Onur eksik olmasın Trabzon'da temiz ve ucuz bir otel buldu bize.ANIL OTEL'de 30 liraya tatilin en ucuz konaklamasını yaptık.akşam acayip uykum geldi.otelde uyumayı tercih ettim.Ahmet ve Fikret yedikleri balıkları hazmetmek için Trabzon gezisine çıktılar.gece öğrendim ki hediyelik kemençe bulmuşlar.fikret bir tane almış.kemençeciyle sohbet etmişler.otel ne kötü ne iyiydi.ara sokaklarda olmasından dolayı biraz tedirgin ediciydi.birazda komşularımız gürültücüydü.parasını hak eder hizmeti vardı.sabah otelde kahvaltı yaptık.arabaya atlayıp biraz Trabzon sokaklarını gezdik.büyük parkında çay içtik.sonra havaalanına doğru yola çıktık.arabanın yakıt göstergesi bozulmuş o yüzden arabayı kiraladığımız şirketin yetkilisiyle buluşup benzin aldık.havaalanında valizleri verdik.gelen geçenlere baktık.aklımıza gelirken havaalanında yediğimiz dünyanın en bayat ve en pahalı böreği geldi.biraz hesap kitap yaptık.

ana kalemlerle konaklamaya 135 lira+yemeğe 60 lira+yakıt ve araba kirasına 165 lira+gidiş-geliş uçak biletine 90 lira=adam başı toplam 450 lira'ya tatilimizi tamamladık.Sabiha Gökçen'de yediğimiz böreğin ve Şavşattaki meyvecinin kazığı,hediyelikler,çay paraları bu hesabın içinde değil.araba ile yaklaşık 1300km yaptık.gibi özetleyebileceğim sayısal sonuçlara vardık.gelirken yaşadığımız uçak macerasını düşünüp şakalaşırken görsel olarak Pegasus'la alakası olmayan kiralık bir uçakla karşılaştık.pilot kabinindeki bayan pilotuda görünce haydi hayırlısı diyip İstanbul'a doğru dönüşe geçtik.

Hiç yorum yok: