21 Temmuz 2009 Salı

Trans Kaçkar 12-19 Temmuz 09

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/TransKackar#


Canım Kaçkarlar,ruhum Kaçkarlar.sana geldim,bağrımı bağrına dayamaya,koynunda uyumaya geldim.hayal ettimde geldim,umut ettim de geldim.


Trans Kaçkar'a geçen yıl Yayla Safari programını tamamlamamıza 1-2 gün kala grup olarak karar vermiştik.içimizden bir kaç kişinin eksikliğine rağmen gelebilenler geldi.yeni arkadaşlar da var.Tamzara Tur ile 3.kez kaçkarlardayız.seviyorum ben TAMZARA TUR'u.memnuniyetsiz olanlar vardır belki ama ben hala birisinden 'ya o da olmadı,şu da iyi değil lafı' duymadım.iyi ki de tanışmışız iyi ki de sevmişiz onlarda buraları sevdirdi bize.


1.gün: ilk durağımız Hodeçur (sıra konaklar).İspir'e bağlı eski Ermeni yerleşim alanı.Hemşin yaylaları arasında geçmiyor ama Hemşin yaylalarından ayırt etmek zor.ilk kamp yerimiz bir ilkokulun bahçesi.yanda akan dere işlerimizi kolaylaştırıyor.çimenlerin üzerindeyiz 1800-1850 m yükseklikteyiz.çadırları kurmaca,yemek pişirmece,insanlarla tanışmaca faaliyetleri içinde suratımızda koca koca gülümsemelerle tatilimiz başladı.

yemek,kamp ateşi derken uyku haline büründük hepimiz.sanki yayla safariden beri tatildeydim de şimdi evime varmışım gibi girdim çadırıma,uyku tulumuma.yanımda akan derenin ninnisi tulumun içinde eğimli arazinin beni aşağı doğru kaydırmasını bile unutturdu.öyle erkenden de yatmadık ama sabah 5-6 gibi gözlerim kapanmadı bir türlü.aynı semptomlar diğer arkadaşlarda da olmuş olmalı ki kalktığımda bir çok arkadaşım ayaktaydı bile.


2.gün:güzel bir kahvaltı sonrasında toparlanmaya başlıyoruz.bu gün aracımızdan ayrılacağız.araçla Ayder'de yani gezinin son gününde tekrar bir araya geleceğiz.bu ne demek? eşyalarımızı katırlar taşıyacak.o yüzden gezi sonunda işimize yarayacak eşyaları arabada bırakıp yanımıza sadece 4 gün boyunca işimize yarayacak eşyaları almak demek.katırlar geldi ve eşyaları yükledik.

hava biraz güneşli.krem falan sürmezsek kesin kavruluruz.Hodeçur'da (Sıra konaklar) bize bir yerel rehber eşlik ediyor ve konaklar hakkında bilgiler veriyor.Ermeni kardeşlerimizin hikayerini dinliyoruz.biraz vişne ve dut molasıda geziyi renklendiriyor.
özlediğim manzaralar eşliğinde yürüyüşe geçiyoruz.patikalar yerlerini kaya geçişlerine bırakıyor zaman zaman.her yerde su var.zaman zaman bulutlanan hava,yemek molasında hafif yağmurla bizleri serinletti.

varacağımız yayla Davalı Yaylası.2400m yükseklikte.yeşillikler hala bizimle.5 saatlik bir yürüyüş sonunda sürülerden anladım yaylaya vardığımızı.ne kadar 'merhaba' demek için de olsa biraz ürkmemize sebep olan çoban köpeklerinden de yerleşime yakın olduğumuz belliydi.ya çocuklar çocuklara ne demeli.karşılama komitesinde onlarda vardı.pembe yanakları artık kavrulmuş kabuk bağlamış.attım çantamı bi yerlere.koştum sarıldım hepsine teker teker.öptüm yanaklarından.


çadırları kurduk hep birlikte.bir yanımda keçi sürüsü,bir yanımda inekler suyun karşısında ise yerlilerin buzak dediği annesinden ayrılmış buzağlar.yaylada pek erkek görmedim.genelde kadın ve çocuklar vardı.sonradan öğrendim babaları genelde sıra konakalarda olup 1-2 haftada bir uğrarmış.




çadır tamam,eşyalar yerleşti,hava güzel.haydi çocuklar şenliğe.hepsini sıraya soktum.yanımda götürdüğüm aşçı şapkasını kafalarına,ellerine de içine kepçe koyduğum koca tencereyi verdim.teker teker sohbet edip fotoğraf çekindik.evet-hayır yarışması yaptık aramızda.Fatmanur,Ayşenur,Kader,Özal,Gaye,Burhan ve adını unuttuğum ama gözlerindeki ışıltıyı her gözümü kapadığımda gördüğüm diğerleri...kendine güveni kendiliğinden olan hayatları,günleri hakkında bilgi veren minik buzaklarım benim.








kendimi düşündüm.onların yaşlarında sümüğümü,çişimi tutamazken biri bi soru sorsa anamın eteğinden çıkıpda karşılık veremezdim.hamam böceği gibi kaçacak yer arardım.sanki biz biraz eblehtik yabancılara karşı.onlar hiç öyle değil.boyları kısa kısa,elleri ayakları yok yoksul ama her soruya güzel hatta eğitici yanıtları var.terbiyeleri hat safada.saçları örgülü güzel kızlar,afacanlıkda birinci güzel oğlanlar tablolardaki gibisiniz.

keçiler,buzaklar,davarlar eve dönüyor.gün davalı yaylasında olan her canlı için bitiyor.bizler içimizi çocukların gülümseleriyle ısıttık çorbaya gerek yok desekde acıkmışız ki hemde nasıl...

gece saat 3-4 civarlarında uyandığımda çadırın içinde tam tepemde parlayan bembeyaz ışık 'tövbe ya rabbi.günahlarımı affet' dedirtti.çadırın dışına çıktığımda koşsam 10m ötemde kucaklaşacağım ay'ı gördüm.hanene ay doğmuş derler ya işte bizim kampımıza ay doğmuştu.

3.gün:davalı yayalasında ayrılma hazırlıkları,miniklerimizin getirdiği kaymaklı ve sütlü kahvaltı şöleninden sonra hızla başladı.katırlar geldi yüklerini bekliyorlar.bizde tencere yıka,sandukaları hazırla,çadır topla,tuvalete git koşturmacamıza başladık.

bugün Davalı yaylasından (2400m),Soğanlı Gölü'ne (3400m) aşıtlar aşarak yaklaşık 5-6 saat yürüyüşle gideceğiz.
hava şartları sıkıntı yaratmıyor bize.hava kötü olursa kat edilecek mesafe kolay,kısa yada sorunsuz olsa bile zorluk çekebiliriz.geçen sene ki yayla safari güncesinde de yazdığımı hatırlıyorum.yürüyüş,her spor yada etkinlikte olduğu gibi disiplin isteyen bir uğraş.sadece yürüyüş düzeninde değil ruhumuzda da bazı şeyleri disipline sokmaya çalışmalı bu yeteneğimizi geliştirmeliyiz.'ay aman hep yukarı oldu,off ne kadar kaldı' diye söylenmelerle enerji tüketmektense,ortamdaki (misal havanın yağışsız yada az bulutlu olması gibi) olumlu yanlardan pozitif faydalanmayız.zira hiçbir yürüyüş hep iniş olamaz.kaldı ki onda bile hep aynı tarz yürümekten ayaklarınız yorulur.

'ne kadar kaldı?,çok gidecek miyiz?' gibi sabırsızlık lafları taşıyan arkadaşları biraz rahatlatacak tecrübemden bahsetmek istiyorum.şehirdeki 'ne kadar kaldı?' laflarımızla aynı düşünüp soruyoruz bu soruları ama doğadaki mesafelerle şehirdekiler aynı değil canım kardeşlerim.zira şehirde hep bir taşıt kullandığımızdan veya cevabımızı zamanla ölçtüğümüzden kafamız doğada daha da bi allak bullak olabiliyor.zira şehirde trafik,aracınızın gücü vs. etkenken burada farklı bi şey tecrübe ediyorsunuz.grubun yürüyüş hızı,sizin enerjiniz,hava şartları bu mesafeyi değiştirebilir.
sabırsızca sorulan 'ne kadar kaldı,daha çok var mı?' soru cümleleri,olabilecek kaybolma,yaralanma gibi aksi hallerde sabrınızı daha da çok enerjinizi birden sıfırlayabilir.bunlar da yürüyüşlerdeki naçizana gözlemlerim ve tecrübelerimdir.

ben yürümeyi çok seviyorum ve elbetteki yoruluyorum.fakat ne kadar kaldı,kaç aşıt aşacağız diye hiç irdelememeyi öğrendim.çok da rahat ettim.gözümde büyümüyor yollar.iki şey düşünüyorum birincisi kazasız belasız yürüyüşü tamamlamak ve bu günkü işimin yürüyüş olduğunu aklımdan çıkarmadan sabırla önümdekini takip edip doğadan zevk almaya çalışmak.abartı olacak ama samimi itirafımıda belirteyim size.bazen kendimi katırların,eşeklerin,atların yerine koyduğum bile olur.

rotayı takip etmek,mesafeleri,varış saatini düşünmek rehberin görevi.bırakın o da rahat etsin,sizde.

3400m soğanlı yaylasına geldiğimizi de adında geçen soğanların gittikçe artmasından anlamalıydım.bir sürü yeşil soğan çantamızda.aklımda ise soğan,ekmek,beyaz peynir üçgeni..bu hayallerle yükseldikçe yükseldik...


bu kampta insan yok.sadece biz varız.bir de sakin dingin duran Soğanlı Gölü.katır kardeşlerim çoktan eşyalarımızı bırakmış kamp alanından uzaklaşmışlar.kamp yerine vardığımızda irtifadan etkilenen arkadaşlarımız oldu.gittikçe artan baş ağrısı ve hafif mide bulantıları sıkıntı yaşattı onlara.ilaçlar vs. pek işe yaradı diyemem.en azından dindirmedi.


hava hala kuru.doğa kampımızı kurmamıza ve bi şeyler yememize müsade etti.2 gece burada olacağız.
gece erken yatacağız.yarın için enerji toplamamız lazım.yarın zirveye çıkılacak.

akşam yemeğinden sonra rehber arkadaşımız Cevdet bize çok önemli bilgiler verdi.zirvenin limitlerimizi zorlayarak olabilecek bir şey olduğunu,düşündüğü kadar hava şartlarının iyi olmadığını,nisan sonunda bile kar yağdığını ve keşif için çıktığı yürüyüşten hala o karların kalkmamış olduğunu gördüğünü söyledi.gerekli yerlerde krampon kullanılacağımızı,yürürken sırayla yürümemiz gerektiğini,aceleciliğin hepimize zararı dokunacağını,sis,yağmur gibi olaylarla da karşılaşabileceğimizi söyledi.işte ben bu laflar konuşulurken heyecanlandım ve sinirlerim bozulunca hep olan gülümsememi tutamaz oldum.ağzım bir türlü kapanmıyor.bazı anlarda böyle oluyorum.kafam sanırım kabullenmiyor bazı şeyleri ve refleks olarak sırıtıyorum.olmadık yerlerde bile böyle olunca utanırım.

kalk saatini 05:00 hareket saatini 06:00 olarak söyledi.yanımıza almamız gerekenlerden bahsetti.gerek gördüğünde çok yorulanları,yapamayacağını anlayadığı insanları kampa gönderme insiyatifinin olacağını ve buna kırılma gücenme olmaması gerektiğini hatırlattı.irtifanın yarattığı rahatsızlıklardan bir kaç kişi hariç yavaş yavaş herkes nasibini almaya başladı.

bi tereddüt içinde çadırımıza girdik ve uyumaya çalıştım.irtifa beni rahatsız etmemişti.başımda midemde,enerjimde iyiydi.fakat gece uyandığımda biraz karamsardım.hayalperest yanım ortaya çıkmış bu zamana kadar seyrettiğim tüm filmleri bize uyarlamış içimi sıkıntıya soktukça sokuyordu.gece zirveye çıkmama kararı aldım.'demek ki sana göre değilmiş.zaten kendini sınamak için gelmiştin ve buraya kadarmış' diyip zirveye çıkmama kararımı pekiştirdim ve güzel bir uyku çektim.

4.gün:saatin çalmasına 5 dakika kala uykumu almış olarak gözlerimi fırt diye açtım.aklımdan geçen tek şey 'zirveye çıkacağım' düşüncesiydi.dün geceki kendimle olan sohbeti unutmaya çalıştım.deneyecektim.zorlandığım yerden geri dönebilecek enerjiyi hep saklı tutabilirdim.sağlığım kondisyonum iyiydi.niye durayım ki.
05:15 de yemek çadırında iki arkadaşla karşılaştık.çok fazla duman (sis) vardı.hava çok soğuktu.birazda rüzgar vardı.Cevdet'in bu havada zirve olamayacağı kararından bahsettiler.bu duyuruyu duyanlar hala yatıyordu yada yavaş yavaş bizim gibi toplanıyorlardı.hiç üzülmedim.Cevdet çok profesyonel biri.ona yardımcı Bekir ve Ülkü bölgeyi bilen arkadaşlar.hepsinin ortak aldığı bir karardı ve üstüne hala gidelim demek maceraperestlik olurdu.

şimdi tek sorunumuz gece 20:30'da yatmış sabah 05:00'de kalkmış ve soğuk havayla karşı karşıya kalmıştık.yani bir çeşit yemek çadırında tıkanıp kalmıştık.tüm gün nasıl geçecek şimdi?

kahvaltı yaptık haydi saat oldu 07:00.koca gün başladı.sırayla çadırdan çıkıp hava kontrolü yaptık.
zirve için tercih edilen hareket saati 06:00 dönüş saati yaklaşık 17:00.yani hava güzel olsa bile zirve için zamanımız kalmıyordu.
saat 09:00 olduğunda Cevdet ve Bekir gidebileceğimiz kadar gidip,gidilemeyecek yerden geri dönme kararı aldılar.grup hızla hazırlandı ve zirve için yola çıktık.

kar geçişleri Cevdet ve Bekir için yol açmak adına sıkıntı oluşturuyordu.biz ise onların açtığı yoldan adeta çiçek toplamaya giden çocuklar gibi geçiyorduk.çarşak denilen oluşumla tanışma şerefine aşıtların ilkinde nail oldum.anladığım kadarıyla da anlatayım size.irili ufaklı,keskin,yumuşak küçük kaya parçalarının önünüzde koca dağ gibi durması olayı.gerçekten de mehteran yürüyüşü gibi bir durum söz konusu.çıkarken iki hamle yapıyorsunuz ama birinde aşağı kayıyorsunuz.inerkende kendinizi koyverin hop aşağıdasınız.biraz kontrolü kaybederseniz pantolonu falan yırtmanız kesin.her ne kadar 2 gün falan çarşaklarda inip çıktıktan sonra ayakkabınızdan artık hayır gelmez ve sanki 15 yıllıkmış gibi gözükse de ben çarşaklardan inmeye bayıldım.batonunuz varsa kendinize oyunlar bile geliştirebilirsiniz.okurken eğlenceli gibi gelse de dikkatli olmamız gereken durumlardan biridir çarşaklar.
karda,kayada,su geçişlerinde ayakkabınız iyi ve doğru basmayı kavradıysanız bir de yardımcı batonunuz varsa pek sıkıntı yaşamazsınız.Cevdet,Ülkü ve Bekir kardeşlerimiz her türlü teknik konusunda yardımlarını bizden sakınmadı sağ olsunlar.

kaçkar dağı zirve yürüyüşünde çok çok ülkeden,çok insan gördük.3 günden beri bu kadar insan görmemiştim.yemek molasında irtifadan etkilenen arkadaşların sıkıntıları biraz bizi üzdü.16 kişiden 5'i devam etmemeye karar verdi.itiraf edeyim bir kar geçişinden önce ilerideki zirve dönüşünde olan insanların inerkenki zorluklarını görünce,Cevdet'in kar geçişinde ipi sabitlerkenki çabasını seyrettiğim filmlerle bağdaştırınca,yetmiyormuş gibi dolunun gittikçe büyüyen tanelerinin suratımı ellerimi acıtmasıyla dönme kararı alan arkadaşların ne kadar ileri görüşlü olduğunu anladım ve ensemdeki tüyler hafif hafif kabarmaya,bacaklarım birbirine vurmaya başladı.10-15 dakika süren dolu durana kadar etrafımdakilere 'yani maceraya gerek yok.seneyede geliriz.dönelim vs.' gibi kendimi bilmez laflar ettim.nedense dolu durdu 'sana geliyorum zirve' nidalarıyla yürümeye devam ettim.
zirve çıkmak kolay değil.kendi içinde çeşitli tehlikeleri barındırıyor.irtifa rahatsızlıkları ve hava şartlarıda sıkıntıdan sıkıntıya sokabilir sizi.eğer zirve motivasyonunuz iyi değilse ciğerleriniz,bacaklarınız size ihanet edebilir.sayabileceğim bir çok olumsuzluk yanıbaşınızda dolaşırken sizin gerçekten inancınızın tam olması ve sağ duyunuzu,dikkatinizi bir an olsun zayıflatmamanız önemlidir.
grup hareketleride zirve yada yürüyüş konsantrasyonunuzu bozabilir.öndeki yavaş kalabilir,sonuncu olabilirsiniz yada bacaklarınız çok güçlüdür hızlı çıkmak istersiniz.kestirme yol görebilir ve gruptan kopabilirsiniz.bunların hepsi bana göre bencilce davranışlardır.madem bu kadar bireysel davranmak niyetindesiniz tehlikeye sokacağınız bir grupla böyle bir etkinliğe katılmaktansa daha az sayıda grupları hatta yanlız gelmeyi tercih edebilirsiniz.
oksijenin azlığı mı yoksa yüksek irtifanın etkisimi bilmiyorum.böyle bireysel çıkışlar her grupta her zaman olur eminim.sahalarda görmek istemediğimiz davranışlar diyelim bunlara
zirve 3937m yükseklikte.biz 3400m den yükseldik.09:15 de başladık yürüyüşe.15:00 de zirvedeydik.hava rüzgarlı,hafif yağmurlu genel olarak bulutluydu.duman (sis) ilk 1 saat hafif etkiliydi.25'ye yakın kar geçişi yaptık.16 kişiden 11 kişi zirvedeydik.
zirve heyecan verici olmasına rağmen rüzgarlıydı.ne yapacağımızı bilemez halde,fotoğraf çektik,bir şeyler yedik,zirve defterine notlar yazdık,bağırdık,çeşitli maymunluklar yaptık.
zirvede telefon çekiyor sevdiklerimizi aradık ve saat 16:00 gibi dönüşe geçtik.
dönüşte artık yorgunluk baş göstermiş dikkat dağılmıştı.inişe geçmenin ilk 1 saatinde gelişte yakalandığımız doludan daha büyüğüyle karşılaştık.arkasından yağmur eşlik etti.
20:00-20:30 arası sağ salim tüm arkadaşlar inişi tamamladı. son arkadaşımızında inmesiyle gök yarıldı.tüm gece süren 10 dak. dolu 20 dak. yağmur ve rüzgar döngüsü saat 24:00'e kadar sürdü.
günün sürprizi sağlık sebepleriyle zirveye gelemeyen canım arkadaşlarımızdan geldi.kampa vardığımızda sıcak çay,çorba ve yemekle karşıladılar bizi.haklarını nasıl öderim bilmiyorum.bazı arkadaşlar yorgunluktan ve başlayan yağmurdan dolayı çadırlarından çıkamadılar.
bu gün kaçkarkar bizi zirvesine davet etti.sabah vaz geçtiğimiz teklife geç de olsa icabet ettik.bağrımı bağrına dayadım.bin kez şükrettim.emeği geçen herkesede şükranlarımı gönderiyorum.
5.gün:
Şu dağın oylumuna
doyulmaz yaylımına
Eğil gözlerinden öpe`m
Geldik yol ayrımına...
Kemal Tahir'in Yol Ayrımı kitabından unutamadığım dörtlük hep kafamda bu sabah.benim için çadırda kalamayacağım akşamlarda dağ serüveni bitmiş oluyor.evimizi pardon çadırımızı ve tüm eşyalarımızı toparladık.katırlar hazır bekliyor.bu gün çantalarımızda 1 günlük eşyamızı da taşıyacağız.yani katırlardaki veya ilk gün minibüse bıraktığımız eşyalarla buluşmayacağız.pijamamız yedek çorap vs. eşyalarımızıda yanımızda taşıyacağız.bu gün trans günü.yani kaçkarları güneyinden kuzeyine geçeceğiz ve kavron yaylasına varacağız.Kavron'da bu akşam pansiyonda konaklama var.yemeğide yaylada yiyeceğiz.yani 'medeni' hayata dönüş var.içim buruk.
çarşaklı çıkış ve iniş ile aşıtları aşmaya başladık.güneyi,soğanlı gölünü,godik kafa çocukları hep arkamızda bırakarak kuzeye döndük yüzümüzü.çarşak inişleri gerçekten bana zevk verdi.trans geçişimiz son 3-4 saatinde kavronu görür olduk fakat kavronun bir türlü varılamaz hali vardı.sanki biz yaklaştıkça uzaklaşıyor gibiydi.
patikadan,yüz yılların ticaret yollarından,keçi,katır dostlarımın otobanlarından geçtik.son 3-4 saati zor olmayan fakat dumanlı(sisli),çiseli,hafif yağmurlu,bol su geçişli ve kaygan kayalardan yaptık.







yaklaşık 10 saat yürüdük.kar geçişleri yaptık.tüm grup sağ salim kavron yaylasına vardık ve çantasını atan horona ekledi kendini.akabinde kendinmizi medeniyetin en güzel icadı olan soba başında çorapları,ayakkabıları kuruturken bulduk.





akşam konaklama pansiyonda ama gerçek yatak,gerçek musluk ve gerçek sıcak su şakaları yapmaktan kimse odasına gidemiyor.
6.gün:kavron yaylasında bazı arkadaşlarla ayrılıyoruz.onlar minibüs ile biz ise yürüyerek Ayder'e gidip İstanbul Pansiyonumuzda buluşacağız.elinden oyuncağını hiç bırakmayan,paylaşmak istemeyen çocuklar gibi seviyoruz İstanbul Pansiyonu.geçen yıl da burada kalmış ve doyamamıştık.
Kavron Ayder arası zevkli bi o kadar da arabalı yol.ayder'e yaklaştıkça insanların hunharca etrafı kirletmelerine,devletin turizm ve kültür miraslarını ne kadar sahipsiz koyduğunu gözlemliyoruz.yani Ülkü dese ki geri dönelim hiç yorulmam soğanlı yaylasına kadar yürür ve orada yaşarım.
Ayder'de artık klasikleşen yürüyüş sonu kaplıca sefasının motivasyonu güç verdi de yürüyüşü her şeye rağmen tamamlayabildim.Ayder'de kaplıcaya gitmek,bir haftanın bitini pisliğini temizlemek,kaplıca çıkışı gazoz içmek ve erkeklerin traş olması bir gelenek halini aldı.kaplıcaya girmeden evvel ve çıktıktan sonra çektiğimiz fotoğraflarla öncesi-sonrası geyiğinin tadı ayrı bir güzellik.
(Ayder için yorumlarımı gezi güncelerinde sürekli yapıyorum.o yüzden artık bi şey yazmıyorum.)
Ayder'de akşamları 3 yıldan beri yaptığımız çise eğlencesi bu yıl da devam etti.seviyorum ben çiseyi horonunu,salaşlığını.beklentinizi ne kadar alçak tutarsanız o kadar mutlu olursunuz yaşadığınız anlardan.ben hep hayatımda bunu yaptım.nereye gittiğinin önemi,gittiğin insanlarla,o an ki halinizle çok alakalıdır.benim bildiğim Ayder'de akşamları çiseye gidilir,horon oynanır o kadar.

7-8. gün:son iki günümüzü ayrılamayan arkadaşlarla dinlenerek,makara yaparak ve hafif gezilerle tamamladık.İstanbul Pansiyon'da kafanız allak bullak olur.acaba yatıp dinlenip şu yeşilin tadını mı çıkartsam yoksa kalksam bahçesine bi sandalye atıp göklere değen ağaçlarınımı seyretsem.?karar vermekle vakit harcamayın.bırakın ayaklarınız,kollarınız,gözleriniz yönetsin sizi.
toparlanıp İstanbul Pansiyon'dan ayrılıp Fırtına vadisi boyunca şehire indik.göğe fırlatılan füzelerde parça parça bi şeyler kopar,bölünür ya işte bizde minibüste birer ikişer ayrılmalarla ilerdik.
son durak Rize otogarı.ayrılmamak için direnen altı kişi bir otobüse bindik.bölünme 3 kişinin Trabzon'da,2 kişinin Terme'de bir kişininde Ankara'ya devam etmesiyle tatilimizde,kaçkar zirveyle randevumuzda son buldu.
...
..
şimdi Ezginin Günlüğü beynimde dinletiye başladı
ilk parçalarıda Akıntıya Karşı
Uzun bir yol vardı nehir boyunca
Derin yamaçlardan dağlara doğru
Bir çocuk bulutlara çıkardı gördüğü düşün kanadıyla
Saçlarında bir yaz yağmuruydu, ellerinde nergis kokusu...
...
...
Trans Kaçkar programına katılan,bi şeylerin ucundan tutan,kendinden bi şeyler veren herkese teşekkür ederim.
TAMZARA TUR rehberleri,değer verdiğimiz canım arkadaşlarımız Ülkü & Cevdet'e yıllardan beri bitmek bilmez konuk ve yardım severliklerinden dolayı ve bu yıl aralarına yeni giren ama sanki hep varmış gibi duran Bekir'e de sonsuz şükranlarımı sunarım.
kişisel notum:uzun upuzun gezi güncesini kısaltmaya çalışmayı düşünsemde yazarken kendimi durduracak hiç değildim.bi şeyler yapmasanız köşeye sıkışmışlık yaşarsınız ya işte öyle bi durumdan çıkıyor bu uzun yazılar.itiraf ediyorum ki bende başkalarının uzun yazılarını nadir okurum.yazı ve blog adına bi şey belirtmek isterim ki ben bu yazıyı,blog'u en çok kendim için icra ediyorum.
herkese selamlar

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Erzurum ve Tortum Şelalesi 11-12 Temmuz 09

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
 http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/TortumSelalesiErzurum#
- 'nee Erzurum'a mı gidiyorsun?kim var orada?'


- 'kimsem yok orada.yada herşeyim orada.sana desem ki yükseklik bakımından dünya 3.sü şelale burada fikirlerin değişecek mi?acaba bir kere gelme görme hayali kurar mısın?keşke kursan...'
bu yıl ki tatilimizi bir yıl önceden planlamıştık ve motive olmuştuk.Trans Kaçkar tatil planımız ama grupla İspir'de buluşma gününe kadar boş 1,5 günümüz var.gelmeden evvel çok araştırma yaptım.fakat buradan duyuruyorum ki internet vs. boş kardeşler.internet falan eğer bi şeyler anlatmak isterseniz anlamı var.biz çok basit planlarla hareket etmememize rağmen seyahat için rota,km. hatta harita bile bulmakda o kadar zorlandım ki.1,5 günümüz var ve gitmek istediğimiz yerlerin birbirine olan uzaklıklarını bilmemiz ve ona göre verimli bir rota çizmemiz lazım.valiliğe,belediyeye mailler attım ama nafile.Erzurum'lu bİr blog yazarının kısa tarifi imdadımıza son anda yetişti.
gidenler için ufak bir mum ışığı olur diye ince ince anlatacağım Erzurum gezimizi.araç kiralamanızı şiddetle tavsiye ederim.çünkü şehirler arası otobüslerin kalkış saatlerini ve dur kalkları size çok vakit kaybettirebilir.
biz saat 14:30 gibi indik Erzurum'a.Sun ekspres'den mart ayında aldığımız biletler kişi başı 100 liraya geldi.ama hemen belirteyim kalkış Sabiha Gökçen Havaalanından.Erzurum havaalanında 75 lira'ya 3 kişi dizel bir araç kiraladık.tüm gezi boyuncada 60 liralık yakıt harcadık.öğretmen evinde oda ayarlama işlemi için kısa bir mola verdik.(bilgi:Öğretmen evinde yer varsa öğretmen olmayanlarda 5 lira daha pahalı olmak şartıyla kalabiliyorlar.).öğretmen evine adam başı 33 lira verdik.civardaki otellerle yarış yapacak konumda ayrıca şehrin göbeğinde.aman dikkat kahvaltısı berbat.
konaklama işini tamamladıktan sonra ver elini Tortum Şelalesi.dünyanın 3. yüksek şelalesi.48m den akıyor.Tortum şelalesinin abisi 51m yükseklikle Niagara.yani pek bi fark yok.merak edenler için söyliyeyim.120m yükseklikle afrikadaki vietorio şelalesi şelalegillerin atasıymış.öğrenmiş oldum bende.

Erzurum Tortum arası 120 km civarında.85.km'de tortum gölüyle karşılaşacaksınız.yolları çok temiz,geniş ve bakımlı.Şelale için 15-20 gün önce suyun çokluğu bakımından daha etkileyiciydi dediler.etrafında ıslanmadan yürümek olanaksızmış.şimdi de bizi etkilemeye yetecek ve güzel fotoğraf verecek durumda.

Tortum Şelalesinde dikkatimi çeken şey ziyaretçilerin bilinçsizliği oldu.karpuz yemeye gelen yerli gençlerin karpuz kabuklarını,yetmiyormuş gibi poşetini şelalenin sularına bırakması,yine ziyarete gelen ailenin yedikleri dondurmanın ambalajını tam da arabalarının yanına fırlatmalarını gördüm ve hayret ettim.yanlarından geçerken ne pahasına olursa olsun homurdanım laf çarptırmaya çalıştım.oralı olmadılar.evet Türkiye'nin her yerinde olan tablo ile maalesef Erzurum'da da karşılaştık.genel olarak tüm çöplerini yerlere öylece atı veriyorlar.Erzurum maalesef etrafını hunharca kirleten insanlarıyla beni tüm türkiye'de olduğu gibi şaşırtmadı.
Şelale dönüşü gelirken tabelasını gördüğümüz Uzundere ilçesine bağlı Çamlıyamaç köyünde bulunan Öşvank Kilisesi'ne de uğradık.burasıda piyangodan çıktı.iyide oldu.çok çok büyük bir yapı.hatta 'yapıymış' demek daha doğru.tabii ki burada da hiç bir şey kalmamış.köyün orta yerinde ve gerçekten de günlük hayattan nasibini almış.fotoğraflarını çekerken çekirdek çitliyip bizi seyreden çocuk 'neden bu kadar çok fotoğrafını çekiyorsunuz ki.günde 10 bin kere görüyorum hiç bir işe yaramıyor'dedi.yağmacılar hala elini çekmemiş buradan.girişteki bir sütunun orta yerinden bir bölümünü resmen kesip çıkartmış yerine bir ağaç kütüğü koymuşlar.sağ olsunlar koymasalardı girişden itibaren belkide yıkılacak ve diğer sütunu almaları zorlaşacaktı.
herkes sorumlu bundan.kültür bakanlığı,turizm bakanlığı,il-ilçe milli eğitim müdürlükleri,emniyetr müdürlüğü,hatta imamlar,hocalar,yaşayanlar.hatta 'taa oralara gidilir mi?' diye köh köh ahkam kesen gitmeyenler,gidipte bilinçlendirmeyen bizler hepimiz suçluyuz.içinde ateş yakılmış,duvarları yıkılmış.neredeydik biz o zamanlar.ermeni kardeşlerimizin mirası diye mi bu hınç bu öfke.yetmemiş cami yapmışız bi dönem.hey allahın sevgili kulları ne zaman camiliktende çıkmış yıkımlar şiddetle artmış.bu yapıdan ne istediniz.hainiz hepimiz...
Öşvank Kilisesi'nden ayrıldıktan sonra Erzurum merkeze saat 21:00 gibi vardık.Koç Cağ kebapçısında Cağ kebaplarımızı sipariş ettik.Cağ nedir neye benzer vs. her yerden bulabilirsiniz.Koç Cağ Kebapçısını fikirlerini önemsediğim http://www.agzimintadi.blogspot.com/ adresinden ve her ne kadar her gittiği yeri beğenmesemde Mehmet Yaşin'den öğrendim.hiçde mahcup etmedi beni.kadayıf dolmasıda kıvamında,lezzetli ve hafifti.ertesi gün yediğimiz sokak tatlıcısı (ökkeş usta) çok kötüydü.sahte şeker boğazımızı yaktı ve birer tane zor yedik.tarafsızlık adına Gel Gör Cağ Kebapçısında hem Cağ Kebabına,hem de kadayıf dolmasına bir kez daha şans verdik.servisi ve kadayıf dolmasını oy birliğiyle hiç beğenmedik.garsonlar burunlarından kıl aldırmadılar.zor olmayan isteklerimize hep olumsuz cevap aldık.kadayıf dolmasında yağ kokusu ve kaçtığımız sahte şeker tadı vardı.Erzurum'da mutlaka tadına bakamadığımız ve çok çok güzel yapan yerler vardır ama yediklerimiz içinde tekrar etmek isterim ki eşiniz dostunuz başka bi yer tavsiye etmediyse Koç Cağ Kebapçısı'nda Cağ Kebabı,incir tatlısı ve Kadayıf dolmasını afiyetle yiyin.servisi ve iyi hizmetinden de memnun kalacaksınız.Cağ kebabının porsiyonu yok.yani her Cağ (yani şiş) bir porsiyon ve 4,5 lira.3 tanede normal insanlar rahat doyar.duvarlarında burada yiyen ünlülerin resimleri var.31 tane yiyen ünlünün resimleri vardı.bir an yanlış mı okuduk dedik.
mideler dolu bir şekilde öğretmen evinin yolunu tuttuk.iyi bir uyku sonrasında öğretmen evinin kısır mı kısır kahvaltısından çok az yiyip kendimizi yollara vurduk.planda Yakutiye Medresesi,Çifte Minareli Medrese,Üç Kümbet ve oltu taşı satıcıları var.
Yakutiye Medrese'si tam bir hayal kırıklığı olarak hafızamızda yerini aldı.zaten içine de giremedik ama dışında bile sonradan yapıldığı,orjinalinin korunmadığı çok belli olan taşlar vardı.o kadar önemsenmemiş ki kapısında yazan 'tadilat dolayısıyla kapalıdır' yazısı dikkattimizi çekti.yani restorasyon vs. değil de bildiğin mağazalarda,yollarda yapılan 'tadilat' lafı geçiyordu.Yakutiye için tek güzel yan minaresinde olan kahverengi ve turkuaz renkte olan işlemelerin uyumu diyebilirim.
bu arada çay pişirme tekniği ile Türkiye'de ün yapmış Erzurum ilimizde 1. günün sonuna gelmek üzereydik ve Yakutiye Medrese'si bahçeside dahil olmak üzere hala ağzımızın tadına uygun çay yudumlamış değildik ve umutlarımızda tükenmek üzereydi.
Günün ikinci gezisi Çifte Minareli Medrese oldu.Medrese'nin bahçesinin güzelliği biraz morallerimizi düzeltti.ama bahçede gereksiz o kadar çok saçma objeler vardı ki.elektrik kabloları,lambalar iyi fotoğraf çekmemizi hep önledi.
eski bir yeri gezerken o devirlerdeymişim hissine kapılabilirsem benim için orası güzeldir.beğeni eşiğim bu kadar da alçakta.fakat söylediğim bu gereksiz objeler yüzünden o kadar az yer beni tatmin etmiştir ki parmakla sayabiliriz.acaba bu gereksiz objeleri yok etme,gizleme tekniği var mı acaba ey turizm yada kültür yetkilileri sorarım size?
yapısına gelince Yakutiye kadar olmasa da burada da deformasyonlar benim gibi amatör bi gezginin bile dikkatini çekecek haldeydi.
Çifte minareli Medrese'den çıkarken Üç Kümbet'e gitmemizi tavsiye etti oradakiler.işte Erzurum'da olduğumuzu anlayacağımız mekanıda bu arada gördük.gitmek isteyenler için hemen tarif edeyim Çifte Minareli Medrese'den Üç Kümbet'e giden yolda karşıdan karşıya geçerken Dadaş Çay Evi tam aradığımız gibi bir yer.etrafımızda oturan emmiler,dayılarla tatlı bir sohbet kurduk çay içerken.dünyadan konuştuk,göçlerden,İstanbul'dan.çay tam ağızlara layık.daha sonra dikkat ettim ki çay evi denilen mantık hemen hemen her sokakta var.taburelere oturup insanlar çay içiyor.işte aklınızda bulunsun böyle yerlerde çay için.
Üç Kümbet'in girişinde Türkiyenin her yerinde olan ve aynı ses tonu,aynı yaş ve aynı vurguları yaparak buranın tarihini anlatmak isteyen mahalle çocuklarıyla karşılaştık.bu tarz çocuklarla Türkiye'nin her yerinde karşılaştım.öyle ki anlattıkları tarihi hikayeler hatta yeni çekilmiş süt dişlerinin boşlukları bile aynı hemen hemen.ben onlarla sohbet etmekten,fotoğrafla uğraşanlarda kümbetleri fotoğraflarken zevk aldık.

son durak Oltu Taşı satışının yapıldığı Taş Han.günlerden pazar olduğu için çoğu dükkan kapalı.çin yada malezya malları burayıda ele geçirmiş durumda.hediyelik veya kendim için bi şey alasım nedense olmadı.ama bi kaç fiyat aldım.mesela 20-25 liraya sallamalı bir çift küpe alabilirsiniz.
tabyalar ve Erzurum kalesi de civarlardaydı ama itiraf edeyim Tabyalar'a dürbünle baktım.asıl niyetim bir de cirit müsabakası görmek,belgelemekti ama vakit darlığından ayrıca ön araştırma yapmadığımdan gidemedik.
Erzurum'da gittiğimiz yerlerde Tortum Şelalesi hariç hiç bir yerde giriş parasına yada müze kart'a gerek kalmadı.her yer ücretsizdi.bu güzel bir haber.zira yıkık dökük yerlere bile korkunç paralar alan,hadi alması neyse aldığı o kadar paradan bir kuruşunu ne temizliğine ne de bakımına harcamayan turizm mafyası henüz elini atmamış buralara.
1,5 günlük Erzurum gezimizi semt garajında İspir arabasına binerek tamamladık.insanları yardım sever ve turiste alışık gibi duruyor.garipsemeler yaşamıyorlar.yaşasalarda içlerinde hepsinin.sadece taa üstlerde belirttiğim gibi biraz daha çevreye duyarlı olsalar kalplerde çok yer kaplayacaklar.rencide olarak algılanmasını yada Türkiye'nin her yeri duyarlı sadece Erzurum duyarsız gibi de algılansın istemem ama birinin de bu konuları dillendirmesi lazım diye düşünüyorum.
Erzurum'u gezmek isteyenlere minik notlarımdır...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Ata Topraklarında Kiraz Toplamak 4-5 Temmuz 09

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/Kucukkabaca09#
 Köyümün lokomotif ürünü kirazdır.her yıl haziranın son haftası yada temmuzun ilk haftalarında başlayan kiraz toplama faaliyeti kirazın çokluğuna göre 10-15 gün sürer.bu dönemde her yörenin hasat zamanının öncesinde,hasat anında ve sonrasında olduğu gibi çok şenliklidir ve tek konu kirazdır.

bu zamanda herkes köyde olur.yıllardan beri görmediğimiz akrabalarımızla görüşürüz.yani kiraz sadece topla sat ürün değil birleştirici,bütünleştiricidir de.eylül ayında elma toplanır.onda da aynı şeyler söz konusudur.

işte ata topraklarının bağlayıcılığıda buradan gelir.şimdi her akrabamın evinin olduğu bir yazlık tatil yeri düşünüyorum.sanırım hepimizin bir arada olabileceği bir zaman dilimi bulmak çok zor olurdu.yani yaz ayı boyunca izniniz ne zaman müsaitse o zaman giderdiniz ve şansınıza kim orada ise onlarla görüşürdünüz.ama konu toprak olunca işte durum öyle olmuyor.yazısı belli olmayan bir randevu defterine adınız geçmekte ve mevsimi geldimi sizi oralara çekmektedir.


her yerde konu aynıdır kiraz ilaçları,kirazı kaça sattın,ne kadar kiraz çıktı,işçi buldun mu?herkes arı gibidir.çalışır.köyümde düğünler falan bu zamanda olur.

bizim ufak kabilemizde kiraz bahçemizde bir araya geldi bu yıl.annem,babam,3 torunları,ablam ve eşim.


kiraz toplama konusunda pek faydamız olmadı.biz şehirlilerin dayanıklılığı onlar gibi olmuyor.aslında çözdüm neden onlar gibi toplayamadığımızı.giderken biz toplama motivasyonuyla değilde yeme ve İstanbul'a sevdiklerimize getirme motivasyonuyla gidiyoruz.sıra sıcakta,yaprakları göğe değmiş kiraz ağacını,yeni geline gerdanlık takar gibi nazik davranarak toplamaya gelince yamuluyoruz.yoksa günde 15 km. yaklaşık 15 kg. yükle dağlarda dolaşan biri mutlaka bir kaç kiraz ağacınıda temizlemesi gerekir.ama biz gerçekten çok verimsiz,ziyan haldeydik.


bari ufak kabilemize börek hizmeti yapalım dedik annemle.annem giydirdi şalvarı,taktırttı baş örtüsünü,oturttu sıcak sacın başına beni.o açtı yufkayı,ben kıyma koyup pişirdim.annem bizim çekirdek kabileyi gözünde nasıl büyütmüşse artık,yaklaşık 15 yetişkinin tıka basa doyacağı kadar börek yaptık.
akrabalarımı görmek,ata topraklarında İstanbul'daki dostlar için kiraz toplamak,yöre şivesini dinlemek,şalvar giymek güzeldi.