16 Kasım 2009 Pazartesi

Gap ve Halep Gezisi 07-15 Kasım 09 Bölüm-2 Gaziantep,Urfa

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link:
dün HALEP'ten dönüp ANTAKYA öğretmenevine yerleşmiş ve dinlenmiştik.sabah öğretmenevinin restoranında kahvaltı için buluştuk.biraz haberlere baktık.haberlerin konusu domuz gribi.neden bilinmez kahvaltı boyunca bir gülmedir gidiyor.eskiler çok gülen çok ağlarmış der.bu laf başımıza gelenlerden çok sonra aklıma geldi.kahvaltı sonunda Cevdet eşyaları alıp gelmek için odaya çıktı.Ülkü ve ben turizm danışma bürosundan 1,5 ay sonra yapacağımız HATAY gezisi için harita almak için,Ahmet ve Fikret'de gelen eşyaları arabaya yerleştirmek için dışarı çıkıyoruz.Ahmet'in 'hoop durun' laflarını duyunca Ülkü ile birbirimize bakıp acele dışarı fırladık.o sırada çekicinin bizim arabayı kaldırmak için bağladığını gördük.
hemen bizde koşup 'aman ne yapıyorsunuz.biz buraların yabancısıyız.bakın geldik arabamızın başına.biz ettik siz etmeyin.olmuş bir yanlışlık' türünden tipik laflara başladık.çekici içinde hiçde çekici ifadesi olmayan polis memuruda burnundan kıl aldırmamacasına 'park ettiğiniz yer otobüs durağı.sarı çizginin içine park etmişsiniz.aracınız çekilecek' dedi.arabanın gitmesi demek,bizim en az 2 saat ve bir sürü para kaybımız demek.'ya nereden bileceğiz.zulümdür bu.geldik işte.bari çekmeyin.kesin cezayı gidelim' diyoruz.polis abi sanırım sadece polis değil buraların he-man'i olsa gerek 'yok ben çekerim bu aracı.ümüt (ümit) bağla kaldır aracı' falan dedikçe.bizde ateşli itirazlar devam ediyor.'ama biz gelmişiz aracın başına çekmeye hakkınız yok.kanunsuz iş bu vs.' demeye başladık.polis tekrar 'Ümüt (Ümit) indir arabayı' dedi.ama hala telsizle bir şeyler dinleyip,önündeki ceza koçanına bakıyor bizi oyalıyor.
o sırada bu kadar konuşmanın bir işe yaramaması Ahmet'in sinirlerini bozmuş olacak ki benim ne bekliyoruz soruma Ahmet 'ne bekleyeceğiz istediği olmadı şimdi keyfini bekliyoruz' diye fısıldadı.bir kaç kerede çekici görevlisi Ümit'e,polisin şivesiyle Ümüt diye gıcıkça seslendi.keskin kulaklı Türk polisi bunları duymuş.'Ümüt (Ümit) bağla aracı.götürüyoruz' deyip kapısını kapatmak için hamlelere başladı.biz yine 'olur mu böyle,zulümdür bu' gibi laflar etmeye başaldık.çekilin,kapatın kapıları gibi laflarla kendini kapamaya aldı polis.arabayı kaldırıp yerleştirdiler.bu sırada Cevdet de gelmiş bizde konuyu hızla ona özet geçmiştik.araç bir yukarıda bir aşağıda,tüm Antakya halkı bize bakıyor.aracın içinde polis,Ümüt (Ümit),diğer görevli ve çekici üstündeki aracımız,dışarıda ise elma şekeri elinden alınmış çocuklar gibi biz.10-15 dakika bekledik.niye bekliyoruz,ne olacak kimse bilmiyor.sonra çekicinin kapısı açıldı ve polis memuru elinde ceza makbuzu ve ruhsatımızı sallaya sallaya demecine başladı.'ben dürüst bir polis memuruyum.beni böyle ithamlarda suçlayamazsınız.ben kötü niyetli değilim.sizin orada işler böyle mi yürüyor.vs. vs.' diye hislerini dile getirip,gücenmişliğini belli etti.Ahmet'de alttan almanın hepimiz için daha iyi olacağını düşünüp 'biz seni diğer polisler gibi sanmışız,iyisin,hoşsun' demeye başladı.polis memurunun hisli konuşmaları bitince ceza makbuzunu ve ruhsatı bize verip 'Ümüt (Ümit) indir arabayı' komutunu verdi.arabayı indirip çekip gittiler.herkesin sinirleri bozulmuş,durum değerlendirmesine girmiştik.Ahmet,polisin yanına ilk gidip 'abi yapma,olmuş bir yanlışlık' diye itiraz etmeye başladığında,ruhsatı sallayıp 'ee nolcak şimdi' gibi imalı laflar ettiğini,Ahmet'in de o imalara tenezzül etmeyip 'ne olacağı var mı ceza yazma olsun bitsin' dediğini anlattı.
bu hikayemizdeki absürt ana fikir bana göre şunlar:polis olduğumuzda,gerçekten bilmeyerek yanlış yere park edildiğinde ve bir sürü yetişkin çeşitli yollarla maruzatlarını  dile getirip ricada bulunduklarında,çok direnç göstermek yerine arabalarını vermek hoş bir davranış olur.diğer absürt ana fikrim ise eğer vatandaşsak,ortamı gerici laflarımızı karşı tarafın duyacağı şekilde söylemezsek olumlu bir ilerlemeyi olumsuza çevirmemiş oluruz.ceza 40 liraymış.bizde bu kadar az olacağını hiç düşünmemiştik.
Ülkü ve ben herkesin yürüyerek gidersiniz hemen şurası dediği turizm bürosuna koşma hızıyla 15 dakikada gittik.Ahmet,Cevdet ve Fikret arabayı toparlayıp yanımıza geldiler.Turizm bürosundaki rehber abi biraz bizi esir etti.tabii vaktimizin kısıtlı olduğunu,sabah ki maceradan dolayı zaman kaybımızı nereden bilecek.'evet çok güzel,inşallah 1,5 ay sonra geldiğimizde görüşürüz' gibi kibar hareketlerle abiyle olan sohbetimizi noktalayıp YESEMEK AÇIK HAVA MÜZESİ'ne doğru harekete geçtik.
Antakya'dan,Kırıkhan üzerinden,Kilis yolunu takip edip,Tahtaköprü Barajı etrafından,YESEMEK'e ulaşmayı planladık.
Antakya polisi bizi çok sevmiş olacak ki şehirden yeni çıkmıştık bizi radar sebebiyle çevirdiler.
artık Ahmet ve Fikret hiç itiraz etmeyip güle oynaya gidip 100TL.ceza yazan makbuzlarını aldılar.
sonra Fikret gibi hızlı şöförleri idareli kullanmaya yada yanında oturan arkadaşa radarları takip etme görevini vermeye karar verdik.ön sol tarafta oturan arkadaş,ne uyuyacak,ne mandalina soyacak tek görevi radarlara bakmak olacak.bir süre daha böyle devam ettik.ilk ihtiyaç molasında garanti şöförümüz Ülkü'yü direksiyona,arkada oturmaktan bacakları davul gibi olmuş bendenizi de yanına oturtmayı uygun gördük.arkada ise 3 yapılı adamı,soyulup servis edilecek mandalinalar ve pay edilecek kuruyemişlerle yanlız bıraktık.
YESEMEK AÇIK HAVA MÜZESİ Gaziantep'in Islahiye ilçesine bağlı.YESEMEK'de MÖ 2-8 yy. eserlerini bulabiliriz.YESEMEK Heykel atölyesi olarak kullanılmış.Hititlerin bölgedeki hakimiyetiyle birlikte atölye daha çok fonksiyon kazanmış.Asurluların heykel ustalarını ASUR'a götürmesiyle halk da burayı terk etmiş.herşeyde olduğu gibi kalmış.
kullandıkları malzemesi volkanik kökenli bazalt.taşların blok halde çıkartılıp işlenmesi,sonunda çıkan figürler çok etkileyici.bugün bize rehberlik eden,açık hava müzesinin görevlisininde bizzat bulunduğu kazı çalışmalarına,sergilenen eserlere ait broşürü bana göre itinalı hazırlanmış.
görevli çok ilgili ve bilgili.her sorumuza cevap alabildik.naifliği ve misafirperverliğiyle de gezenleri bambaşka bir havaya sokuyor.
okuldan çıkan çocukları görünce haribo şekerler ikram edip sohbet ettik.YESEMEK'te yaklaşık 1 saat kadar oyalanıp Kilis üzerinden GAZİANTEP'e varmak üzere yola çıktık.
113km. yolumuz var.yolda sürekli dinlediğimiz GAZİANTEP yemeklerinin hayallerini kurarak,blog yazarlarından löplöpçüler'in tavsiye etti yerleri okumaya başladık.
GAZİANTEP'e girerken Gazintep öğretmenevi ile temaslara başaldık.'öğretmen misiniz?kamu personeli misiniz?bandrolünüz var mı?tek kalacak bay arkadaşı diğer bekar bay arkadaşların yanına vermek zorundayız? vs. vs.' hiç biri değiliz.geziyoruz,az paramız var ve konaklayacak güvenli,ucuz bir yere ihtiyacımız var.Fikret'in yanlız kalması tamamen kısmet işi.hem birini bulsaydı bile arabada yer olmayacaktı gibi ukalaca açıklamaları onlara çok ihtiyacımız olduğundan dolayı yapamayıp tatlı tatlı cevaplar vermeye çalıştık.sorunları yüz yüze görüşmek üzere 2 oda ayırttık.
GAZİANTEP'te öğretmenevine gitmek bilmeyen için bir ciddi bir mesele. görüyorsunuz,yaklaşıyorsunuz ama araba ile bir türlü önüne çıkamayıp tekrar tur atıyorsunuz.bir şekilde yolu bulup vardık menzile.öğretmenevine girdiğimizde resepsiyonist ile iletişim kurmak daha zorlaştı.öyle yapsak yok diyorlar böyle yapsak yok diyorlar.illa yanlız kalamayacak arkadaş başkalarıyla kalacakmış.bizimde arkadaşımızı tanımadık insanlarla yatırmaya gönlümüz el vermeyip HALEP taktiği yapıp kızlar erkekler ayrı kalmaya karar verdik.5 kişi 2 gecelik öğretmenevi giderimiz 270 lira tuttu.resepsiyondaki arkadaşın suyuna gitmemize değecek kadar az bir para.
eşyaları akşam almak üzere kapanmamış olduğunu tahmin ettiğimiz MOZAİK MÜZESİ'ne koşturmayla karışık yürümeye başladık.müze görevlileri pazartesi müzelerin kapalı olduğunu yarın 8:30'da açık olacaklarını söylediler.GAZİANTEP KALESİ'nin,görmeyi çok istediğim TAHMİS KAHVECİSİ'nin ve bir kaç müzenin de restorasyon sebebiyle kapalı olduğu bilgisini verdiler.
artık ağzımızı sulandıran GAZİANTEP yemeklerinden tatmaya karar verdik.Lezzet Durakları'nda adı geçen yerleri aradık.kebap fiyatları pek planladığımız gibi yada bizim bir kaç günde alıştığımız rakamların çok üzerindeydi.bize hep söylenen 'yersin yersinde çok az para verirsin' türünden insanın iştahını daha da açan türden laflardı.sonunda bildiğimiz yerlerin hepsinin buraların sosyetik yerleri olduğuna ve esnafına sorup onların yediği yerlerde yemeğe karar verdik.bu araştırma sırasında bizde Ülkü ile kendimizi kuru patlıcan,biber satan mağazada bulduk.alabildiğimiz kadar patlıcan,biber ve kabak kurusu,baharat aldık.ağırlıkta hafif ama çok yer kaplayan bu ürünleri gezi sonunda kargo ile göndermeye karar verdik.
esnafında,kitaplarında,daha önce buraya gelenlerinde tek adresi İMAM ÇAĞDAŞ oldu.bizde bu kadar insanın bir bildiği vardır diyip İMAM ÇAĞDAŞ'a gitmeye karar verdik.
yolumuzun üzerindeki bakırcılar çarşısına da bir uğrayalım dedik.2 saat kadar kaldık.
hediyelik tava,sahan,ahşap sandık baktık,aldık.yorulanlar han içindeki kafede mola verdi.
Cevdet ve Ülkü orada bir antikacı bulup sohbete başladılar.dükkan yaşayan bir müze.
girdin mi çıkamazsın.kilimler,biblolar,kahve takımları,örtüler...hoş sohbet bir sahibi var.
oradan da yörede eskiden kullanılan nazar boncuğu mantığında süslerden aldık.Ahmet'in doğum günü sebebiyle onun beğendiği bir motifi seçtik.
Hava artık yeteri kadar kararmış,soğumuş ve bizim midelerde acıkmıştı.İMAM ÇAĞDAŞ'a doğru hızlı adımlarla yol aldık.hem lüks hem değil türünden bir mekan.şatafatıyla Karaköy Güllüoğlu gibi.ama o kadar pahalı değil.
baklava standı önünde acayip sıra var.tepsiler gidip gidip geliyor.menüye bakıp lahmacun,alinazik,patlıcan kebap,şiş kebap,acılı ezme,salata,söğürtmeli lahmacun yapmak için patlıcan ezme siparişi verdik.
hepsi birbirinden güzeldi.lahmacun soğan değil sarımsakla yapılmıştı.arasına patlıcan ezmesi koyup yedik.bunu löplöpçüler blog yazarının tavsiyesi üzerine yaptık.gerçekten çok güzeldi.
alinazik bu gece tüm ödülleri topladı.
Ahmet'in bu gün doğumgünü olmasından dolayı patlıcan kebaba mum saplayıp ona üflettik.
tüm yemeklerin üzerine de ortaya 2 porsiyon duble fıstıklı İMAM ÇAĞDAŞ baklavası söyledik.gerçekten 1 numaralar.
bizde popüler yerlere karşı bir antipati vardır.genelde duyup duyupda gittiğimiz yerlerden bize övüldüğü gibi hazlar alamayız.burası için de gelmemek için çok direndik ama iyi ki gelmişiz.ne kadar övülse azdır.garsonların ilgisi,alakası,temizliği,hızlı servisi ve fiyatlarıyla burada olduğunuz süre boyunca her akşam olmasada paranızın yettiği kadar burada yiyin derim.
mideleri rahatlatmak için biraz çayda içtik.bu güzel yemeğe 5 kişi toplam 100 lira verdik.ANTAKYA'da ki fiyatlardan sonra 'yuh ne kadar da pahalı' dedikse de aslında İstanbul'a göre fiyatlar çok iyi.
Ahmet Cevdet'in doğumgünü hediyesi olan davulla önce içeride sonra dışarıda mini konser verdi.etrafta ki insanlarla güle oynaya GAZİANTEP sokaklarına kaptırdık kendimizi.
esnaf akşam saat 5'de dükkanlarını kapatıyor.saat 20:00 gibi şehir ıssızlığa bürünüyor.sanki saat gece yarısı olmuş gibi.bizde eski GAZİANTEP evlerini keşfetmek için sokaklara daldık,çıktık.dar sokaklarından geçip,evleri inceledik.kömür kokuları genzimizi yakıp hepimizi çocukluğumuza götürdü.
Öğretmenevine yakın bir yerde üniversite yıllarımıza benzer bir cafe bulduk.oda oda kafede bir sürü kitap,resim ve afiş vardı.bizi aldı on yıl öncesine götürdü.o yıllardaki arkadaşlıklarımız,katıldığımız eylemler,dinlediğimiz müzikler hepsi canlandı sanki.saat 23:00'e kadar oturduk muhabbet ettik.kalkarken bu kadar çay,kahveye 20 lira verdik.biraz kasaya para ilavesi yaptık.öğretmenevine giderken hava iyice soğumuştu.
Ahmet ve Fikret blog yazarlarından Löplöpçüler'in tavsiye ettiği KÖŞK CİĞERCİSİNE gitmeye karar verdiler.aşırı tok olduğumuzdan Cevdet,Ülkü ve ben gidip yatmaya karar verdik.ertesi gün öğrendik ki Ahmet ve Fikret KÖŞK CİĞERCİSİNDE ciğere son noktayı koymuşlar.tok karnına ciğer,yürek şiş ve tavadan birer porsiyondan fazla yemişler.
sürekli tekrarladıkları şey 'aslında deneme için verdikleri o kadar acı değildi.porsiyon söylediğimizin acısı hala boğazımda,genzimde duruyor sanki' diyorlardı.artık nasıl bir acı ile karşı karşıya kaldılarsa.KÖŞK CİĞERCİsini çok beğenmişler.sürekli 'ama ciğer nasıldı' diyip hasretle andılar.

GAZİANTEP'te ikinci günümüzün planı MOZAİK MÜZESİ,ZEUGMA,HALFETİ sonra GAZİANTEP'e dönüş GAZİANTEP'te konaklama.MOZAİK MÜZESİNİN ilk ziyaretçileri bizlerdik.Burada ZEUGMA'dan çıkan eserler sergileniyor.eski tekel fabrikasının olduğu yere daha büyük bir müze yapıyorlarmış.gelecek yıl orada daha fazla eser görebiliriz.
en büyük mozaik müzesi Lübnan'da diye biliyorum.müze görevlileri ZEUGMA'da artık bir şeyin kalmadığını,kazı çalışmalarının bu dönemlik bittiğini,yeni platformlar için şantiyeye döndüğünü söylediler.giderseniz sadece havasını koklamış olursunuz dediler.
bizde planda değişiklik yaptık.Türkiye'nin en büyük ve en bakımlı HAYVANAT BAHÇESİnin GAZİANTEP'te olduğunu duyunca bu günümüzü oraya ayırıp ZEUGMA ve HALFETİ'ye URFA'ya gideceğimiz gün uğramaya karar verdik.
girişi kişi başı 2,5 lira.HAYVANAT BAHÇESİ gerçekten büyük.hayvanlar bakımlı ve doğal ortamlarına az da olsa yakın yaşamaya çalışıyorlar.
oldum olası sevmem HAYVANAT BAHÇELERİni.hiç doğal gelmez ama çocukluğumun Gülhane bahçesindeki bitten pireden ölmek üzere olan hayvanları gördüğümden dolayı burası biraz moral verdi.550 hektrarlık bahçede dön dolaş yorulduk ve acıktık.
GAZİANTEP'e geri dönüp yine LÖPLÖPÇÜLER blogçusunun tavsiye ettiği HALİL USTA'da kebap yemeğe karar verdik.öğlen saatlerinde kalabalık olup öğleden sonra kapatan türden bir yer.ANTEP-URFA yolunda.bulması çok zor.bir çarşı yada merkezde değil.mahalle arasında sıradan bir lokanta görünümünde.adresini sormadığımız GAZİANTEP'li kalmadı.hatta tarif etmek için bizden 1 lira bile isteyen oldu.verelim-vermeyelim tartışması açlıkla birleşti,günlerin getirdiği sinir üzerine eklendi,aradığımız yeride bulmakta zorlandıkça istenmeyen gerginlik çıktı.buz gibi bir ortamda mükemmel yemekleri yemeğe başladık.burada çeşitli kebapları karışık olarak ortaya söyledik.KÜŞNEME diye orjinal yemeğinden söyledik.kuşbaşı etten daha büyük yapılan şiş diye tarif edebilirim.hayvanın en güzel yerinden çıkıyormuş.zaten hep öyle olur.buraya 5 kişi toplam 70 lira verdik.
KARS-ARTVİN gezimizde Ahmet,Fikret benim sloganımız günlerin kısa olmasından dolayı 'zamandan kazanalım'dı.burada da çeşit çeşit yemekleri ucuz ucuz görmekten ve yemekten dolayı sloganımız 'bir daha nerede bulacağız' oldu.kim 'çok yedim şişiyorum,patlıyorum,yok ben yemiyeyim' dese diğerleri sloganımızı söylüyor.'bir daha nerede bulacağız!'.
Ülkü dün GAZİANTEP dergisi almıştı ve bir bölümünde GAZİANTEP'in dondurma üreticilerini övmüşler.görünce bile ağzımız sulandı.sıradaki hedef belli oldu.gidip dondurmacıyı bulup hala var ise dondurma yemek.
HALİL USTA'da olduğu gibi ara tara yer yarılmış DONDURMACI içine girmiş.çarşı içinde bir şubesini gördük ve yerini öğrendik.yinede bulmak çok zorlaşıyor.ÖZGÜLER DONDURMACIsını bulduğumuzda kebapçıya giderken olan gerginliğin uzantısı olarak Ahmet ve ben gayet soğuktuk.
dondurmaların nefisliği,ÖZGÜLER DONDURMACISI'nın sahibi kibar beyin sohbeti ve dükkandaki birbirinden güzel yöresel helva çeşitleri bile aradaki buzları pek çözemedi.Ahmet sonradan itiraf etti.meğer o ÖZGÜLER DONDURMACISINDA görüğü farklı helvalardan eve almak,orada yemek istemiş ama aramız kötü olduğundan pek söyleyememiş.
Ülkü ve Cevdet biraz ortamı yumuşatmak,birazda çok aradığımız için yoktan yere suçluluk duymaktan ve birazda gönülleri öyle arzu ettiği için bu dondurma masraflarını karşıladılar.o yüzden burada kaç para verdik hiç bilmiyorum.arkadaşların kesesine bereket tadı hala damağımızda.
saat daha 16:00 yeni olmuştu ki hava yine kararmış,esnaf hızlı hızlı toparlanmaya başlamıştı.bizde elimizde GAZİANTEP haritası hanları,pasajları,mahalleleri bulup,gezip,fotoğraf çekmeye başladık.
yolda gördüğümüz lahmacun dükkanını Fikret ile gözümüze kestirdik.ilk acıkma belirtileri başlar başlamaz buraya gelecektik.GAZİANTEP kent dokusu olarak her şehir gibi bozulmalar yaşamış olsa da hala Anadolu tadını yaşatabiliyor.
dolaşmalarımız sırasında BEYRAN ÇORBASI diye bir yazı gördük.ben yine blog yazarı löplöpçüler'de bununla ilgili yazı okumuştum.bizi vitrinine yapışmış incelerken bulan sahibi dışarı çıkıp BEYRAN ÇORBASI hakkında bilgi verdi.damat çorbasıymış beyran.haşlanmış pirinç lapasının üzerine et suyu,kelle eti,sarımsak sirke ile servis ediliyor.burasıda gitmeden uğranılacaklar listesinde.
biraz daha oraya buraya dolandıktan sonra artık şu Fikret'le gözümüze kestirdiğimiz lahmacuncuyu aramaya başladık.araki-bulaki.o da yok.HALEP'te tatlıcıyı aradığımız gibi GAZİANTEP'te de lahmacuncuyu aramaya başaldık.yine sokağını bile hatırlayacak kadar yaklaşamadık.herkesin teorilerini değerlendirdi ama yok oğlu yok olmuş gitmiş lahmacuncu.neyse ki ikinci kozumuz BEYRAN ÇORBCISININ yerini Cevdet iyi ezberlemişti.
Fikret,Ahmet ve ben ACIOĞLU LOKANTASI'nda BEYRAN ÇORBASI'nı höpürdete höpürdete içtik.
iş artık pis boğazlığa döndüğünden,kasayı zorlamamak adına çorbaları ben ödedim.o yüzden parasını yazamam.ama makul bir fiyat.sakatatla falan arası olmayan Ülkü ve hakkını başka şeylerde kullanmak isteyen Cevdet'e sarımsak ve sirke kokularıyla biraz işkence yapmış olduk.neyse ki çok anlayışlılar.
'bir daha nerede bulacağız' diyip han kapısı gibi açılmış iştahımızı artık durduramayacağımızı anlayıp İMAM ÇAĞDAŞ'a tatlı ve lahmacun yemek için koşar adımlarla gittik.sanki yaklaşık 1 saat aralarla bir sürü yemek yiyen biz değildik.
Fikret ve ben 1 lahmacun diye yola çıkıp 2,Cevdet ise hiç lahmacun diye yola çıkıp 1 lahmacun yedi.mide fesatı geçiren Ahmet lahmacunu pas geçip bir porsiyon baklava yedi.Ülkü ve Cevdet'de bir poriyon baklavayı paylaştı.bende bir tane falan yedim sanırım.tüm günün jestlerine karşılık bu hesabıda Fikret ödedi.
artık patlamak üzereyiz ve nereye devrilsek diye yer arıyoruz.'bir daha nerede bulacağız' derken telef olacaktık.bir yerlerde oturup soda,çay falan içip yediklerimizi eritmeye çalıştık.ertesi gün için plan yaptık.sonra bu sindirme işinin içinden 2 çayla çıkamayacağımızı anlayıp gidip öğretmenevinde odalarımızda dinlenmeye karar verdik.biraz TV seyredip uyuduk.
bugün günlerden çarşamba planda ise havasını koklamak için de olsa ZEUGMA,sular altında kalmış HALFETİ var.konaklama yer bulabilirsek URFA öğretmenevinde olacak.
GAZİANTEP'i terk etmeden evvel mutlaka yenmesi lazım listemizi gözden geçirdik ve ŞENER ŞEN'in İKİNCİ BAHAR DİZİ'sinde TÜRKAN ŞORAY'a şiirlerle,methiyelerle anlattığı andan beri aklımda kalan ve bu zamana hiç yiyemediğim KATMET'i atladığımızı gördük.sokaklarda KATMER'ci yazan tabelaları,dükkanları kesmeye başladık.sonunda da bir tanesine girdik.
bitiremeyiz,sabah sabah ağır olur diye 5 kişi 2 tane söyledik.
KATMER bol fıstıklı,zar gibi yufkayanın önce kızartılıp sonra da şerbetlenemsiyle,ılık yenen müthiş bir tatlı.öyle ağır falan gelmiyor hiç.
KATMERCİDE arı gibi çalışan çırağa yaşını okula gidip gitmediğini sorduk.yaşına 13 dedi.okul kısmını ustası yanıtladı.'ilk okuldan sonra meslek beklemez' dedi.ustanın yaşının çok genç olmasına rağmen kendi kaderini meşrulaştırması garip geldi.'meslek beklemez!'.
ZEUGMA GAZİANTEP müzesinde verilen bilgilerdeki gibi tam bir şantiye halindeydi.burada arkeopark planlanıyor.Efes gibi Truva gibi parkurlu,platformlu müze olacak.FIRAT nehri üzerine kurulan BİRECİK BARAJInın suları altında kalan antik kent şantiye ortamından dolayı pek bir havaya sokamasa da barajın suları deniz kıyısındaymışız gibi hissettirdi bize.buradan HALFETİ'ye gitmek için ayrıldık.
HALFETİ'de KELAYNAK KUŞU üretim çiftliğini ziyaret ettik.Doğa derneğinin katkılarıyla yürütülen çalışmalar altında bu yıl nisan ayında 4 tane kelaynak salmışlar.şuanda Şam civarında olduklarını ve durumlarının iyi olduklarını öğrenmişler.KELAYNAKLAR Nil nehrine ulaşıp tekrar buraya HALFETİ'deki çiftliklerine gelecekler.bu çiftlikte doğmuş büyümüşler ama doğalarındaki göç güdüsünden dolayı serbest kalır kalmaz gittikleri yön ve yol atalarınkiyle aynı.KELAYNAKLARIN neslinin tükenmesinde rol oynayan özelliklerinden biri de eşleri öldüğünde başka bir KELAYNAKla çiftleşmemeleri.
HALFETİ,ESKİ HALFETİ ve YENİ HALFETİ diye ayrılmış durumda.HALFETİ ŞANLIURFA'ya bağlı.BİRECİK BARAJI'nın 2000 yılından beri su tutmasından dolayı ESKİ HALFETİ denilen yer sular altında kalmış.
Ermeni,Kürt ve Türk'lere ait tarihi eserlerinde sular altında kaldığı HALFETİ'de 30 bin kişide direkt olarak bu durumdan etkilenmiş.fıstık ve meyve bahçeleriyle birlikte FIRAT'ın iki kıyısından 45 köy etkilenmiş.bir çoğu tamamen birazısı da kısmen sular altında kalmış.
HALFETİ 2/5'ini kaybetmiş bu baraj uğruna.madurlar devletin YENİ HALFETİ'de verdiği apartman dairelerine geçmişler.çok zengin ve çok fakir çıkarttı bu durum diyorlar.
baraj buraların iklimini değiştirmiş.yeşillikler artmış.insanlar turizmle uğraşmaya başlamış.tekne turlarıyla memleketlerini tanıtmaya çalışıyorlar.
ilk başta 2 saatlik tekne turu için 100 liradan kapıyı açan kaptanımız,ölü sezondan olsa gerek 5 kişiyi 50 liraya 2 saat gezdirmeyi kabul etti.içeceklerimizi,meyvemizi alıp tekneye bindik.
tatlı bir rüzgar ile FIRAT nehrinde yol almaya başladık.kaptan buralarla ilgili bilgiler verdi bize.MÖ 2000 yıllarında Asur ve Hitiler'in egemenliğinde olan HALFETİ Babillerin,Perslerin,Medlerin,Arapların eline de geçmiş.
Tekne ile HALFETİ karşısındaki RUMKALE de yürüyüş yapıyoruz.RUMKALE Hz.İsa'nın havarilerinden birinin kayadan oyma mekanda İncil'i çoğaltığı yer olarak da bilinmesinden ve zamanında başpiskoposluk yeri olmasından dolayı da inanç turizminde de yerini çoktan almaya başlamış.
HALFETİ ve yöredeki FIRAT manzaralı evlerin bir özelliğide biribirlerinin güneşlerini,manzaralarını kapatmamaları.
HALFETİ hepimizi etkiledi.terkedilmişliği,sessizliği,içliliği hüzünlendirdi.2 saatlik tekne turundan memnun olarak ŞANLIURFA'ya doğru yola çıktık.
yolda öğretmenevini aradık.beklediğimiz dialoglar orada da oldu.'kaç kişi,bandrol var mı?,kamu personeli var mı? vs. vs.' HALFETİ-ŞANLIURFA yaklaşık 120km. bir süre sonra otobana giriyorsunuz.yol temiz yeni.ŞANLIURFA'ya girmeden 95 liralık mazot aldık.öğretmenevinde yine hiç iş bilmeyen bir resepsiyonistle anlaşmaya çalıştık.yine Fikret'i başka bekar adamların yanına koymak istediler.yok kızlar-erkekler ayrı kalsın vs. bizde bu muhabetten bıktığımızdan dolayı 'hayır kardeşim yanlız kalacak farkınıda vereceğiz' dedik.burada 1 gece kalmaya karar verdik.yoksa Mardin'e 3 gün ayırmamız zora girecekti.öğretmenevleri bu gezi boyunca kalite bakımından gittikçe berbatlaşmaya,fiyat bakımından da gittikçe artmaya başladı.bu durum havaların soğumasından ve banyo gibi ihtiyaçlarımızın artmasından dolayı sinirlerimizi bozmaya başlamasına rağmen yinede moralimizi bozmadan herşeye 'he' demeye başladık.banyo tavanı şıp şıp akıyor,yosun tutmuş,umumi wc'leri rezil halde hala öğretmeneviyiz biz güçlüyüz ayağı yapıyorlar.Döndükten sonra şikayet için çok uğraştımsa da her öğretmenevi ancak kendine şikayet edilebiliyor.bir zamanlar büyük umutlarla 5 yıldızlı otel konforunda yapılmış ama bir çivi bile çakılamadan 20 yıl öncesiyle aynı olan bu öğretmenevine 5 kişi toplam 180 lira verdik.
eşyaları odalara bile bırakmadan hemen ŞANLIURFA merkezine ve hep bahsedilen ciğer,kebap yapan yerlerini keşfetmeye gittik.arabayı park edip şehri dolaşa dolaşa içli köfte yiyebileceğimiz bir yer aradık.herkes konukevlerini tarif etti.burada turistik yemek yenilen,sıragecesi yapılan yerlere konukevi diyorlar.konak gibi yerlerde yemek yemenin çok pahalı olacağını düşünüp daha esnaf işi yerler aradık.içli köfte için tek şansımız bu konaklardı.birine gidip denemeye karar verdik.yaklaşık 45 dakika yapılmasını bekledik.birer tane yiyip kalktık.Cevdet arkadaşımız yine centilmenlik yapıp bu hesabı ödedi.kaç para verdik o yüzden kayıtlara hiç geçmedi.
hanların aralarında alçak taburelere oturulup kebap,ciğer,şiş yenen yerlerde dolaştık.lahmacunu,kebabı olan uygun bir yer keşfetmeye çalıştık.burada esnaf sürekli gel gel diyip kolundan tutmak istiyor.sürekli bir taciz söz konusu.bir mekana bakıyorsunuz komşu dükkandan gelip 'bizde yiyin' diyorlar.
alçak masalarında kendi soğanını kendin doğrayabileceğin tahtaların olduğu bir yer bulup oturduk.
yan tarafımıza da yerli bir çift oturdu.çiftin erkeği yerinden kalktı ve şişleri tarif etmek için yerinden kalkan Cevdet'in önünde bulunan,dükkanın ikramı olan yeşilliği aldı,ben ne yapacak acaba diye adama bakıyorum.belki burada çalışıyordur ve yeşillikleri daha tazaleriyle değiştirecektir diye düşündüm.yok öyle olmadı.öküz kardeş bizden aldığı yeşilliği kendi masasına koydu ve kendi masasındaki buruşmuş ve az olan yeşilliği bizim masaya bırakıp gitti yemlenmeye başladı.Ülkü ve ben dumur olduk.bir kaç dakika olayı anlamaya çalıştık.olay tam anladığımız hayvanlık boyutunda gelişmişti.sabır diyip yemeğimizi bekledik.
esnafın bizden sonra gelenlere önce servis yapması,etraftaki insanların tacizkar bakışları ve ufak tefek isteklerimizi yerine getirmemesi moralimizi bozup ŞANLIURFA hakkında kötü düşüncelerimizin gelişmesine sebep oldu.bu yemeği ise ödeşmek ve bundan sonraki tüm hesapları kasanın ödemesini sağlamak için Ahmet ödedi.
BALIKLI GÖL'e gidip ortama biraz baktık.Kürt bir çocuktan efsanesini dinledik.çay bahçesine gidip biraz çay içtik.yakınlarımızı aradık.
ne ŞANLIURFA ne BALIKLI GÖL beklediğimiz gibi çıkamadı.basit,büyük bir süs havuzu içindeki balıklarıyla balıklı göl alabalık istasyonunu andırdı.
ışıklandırılması,büyük park ve efsaneleri biraz havayı değiştirmiş olsa da ŞANLIURFA insanının bu kadar turiste rağmen kaba hareketleri canımızı çok sıktı.
arabayı alıp ŞANLIURFA sokaklarını arabalı gezmeye karar verdik.ülkü ve ben arabanın önüne geçtik.kalenin civarında teybin sesisini açıp,Ankaralı Turgut dinleye dinleye şehri gezdik.
löplöpçüler'den öğrendiğimiz buraya has ŞILLIK TATLISInı bulup yemeye karar verdik.tabi ŞILLIK TATLISI her gezi yerinde olduğu gibi bulunmazlığa,kırklara,yedilere karıştı.yapan,üreten bir yer bulmayı bırakın bu tatlının adını söyleyemedik bile.'sizin buraya has fıstıklı bir tatlınız varmış',yok kadayıf,yok künefe de değil','ha evet işte o,nerede yiyebiliriz' şeklinde karşı tarafa söylete söylete bir mekan adı bulduk.sıra gecesininde yapıldığı büyük bir konakta ŞILLIK TATLIMIZI yiyip sohbete başaldık.
burada öğrendik ki sırageceleri alkolsüz oluyormuş.mikrofonla yapılan sıra gecelerinin fiyatı 30-35 lira gibiymiş.hiçbirimiz gitmeyi düşünmesik.ŞILLIK TATLISIna gelince krepin içine şerbet,ceviz konulup sarılmış.üstünede fıstık kırıntıları dökülmüş.ahım şahım bir durumu yok bana göre.5 tane ŞILLIK TATLISINA 22 lira ödedik.
çay içip sevgili öğretmenevindeki şen odalarımıza doğru yola çıktık.biraz tv seyredip uykuya daldık.
Öğretmenevinin sabah kahvaltısı çok kötüydü.her şeyden sakınmışlar,kısmışlar.sanki hapishanede yemek yiyorduk.bir an evvel buradan kurtulmak için kendimizi tekrar şehre attık.Ülkü ve Cevdet etnoğrafya müzesini gezmeyi,Ahmet ve Fikret BALIKLI GÖL'ü sabah fotoğraflamayı ben ise dükkanlar açılana kadar Ahmet'lerle takılmayı sonra da kendimi kuru patlıcan ve acı biberlere bırakmayı planladım.
BALIKLI GÖL'ü gezdikten ve fotoğrafladıktan sonra çay bahçesinde birer çay içtik.burada sabah her esnaf elinde hortum yerleri,sandalyeleri suluyor.ne oluyorsa böyle yapmakla.paçaları sıvayan eline hortumu almış.yürürken her tarafınız su,çamur oluyor.
Cevdet'lerle buluşana kadar ŞANLIURFA kalesini de gezelim belki güzel bir şey görürüz dedik.orası da hiç parlak değildi.taş toprak.biraz ŞANLIURFA şehrine yukarıdan baktık.
uzun,karanlık,alçak ve dik kalenin içindeki merdivenlerden inip Cevdet ve Ülkü ile buluştuk.sokakta çay içtik.
lahmacuncu aramaya bugünde devam ettik.herkes evinde iç hazırlayıp lahmacun fırınlarında pişirttiğinden sadece lahmacun yapan bir yer bulamadık.ben hediyelik kuru patlıcan,biber ve acı pul biber aldım.
HARRAN'a doğru yola çıktık.bu gün günün 2. yarısını HARRAN ve MARDİN yoluna ayırdık.HARRAN mezopotamyanın kuzeyinde HARRAN ovasındadır.
medeniyetin buradan doğup yayıldığına,hz. İbrahim'inde buralarda yaşamış olduğuna,Tevrat'ta bahsedilen HARRAN'ın da burası olduğuna inanılıyor.
ay,güneş ve yıldızların kutsal sayıldığı zamanlardan astroloji merkezi olarak da kullanılmış.ilk üniversitenin burada olduğuda söyleniyor.MARDİN'de de aynı ünvanlı bir yer varmış.
etrafındaki derelerin kurumuş olmasından dolayı eski HARRAN kendi kaderine terk edilmiş durumda.burada arı yuvaları gibi kubbeli yapılarıyla HARRAN evlerinin birini ziyarete açan girişimci genç ile yöre sorunları ve evler üzerine sohbet ettik.çay içtik.tüm çaylar için 3 lira verdik.
ev gezisinden sonra antik kenti gezdik,mahalledeki çocuklarla sohbet ettik.onlara haribo ikram ettik.fotoğraf çektik.
MARDİN'e doğru yola çıkmadan evvel Ülkü ve Cevdet'in önceden duymuş olduğu GÖBEKLİTEPE'ye gittik.
hala kazı çalışmaları sürüyor.burada MÖ 11 bin yıllarına buluntular var.neolitik çağ yeleşimlerinden biri gün ışığında.daha kazılacak çok yeri var.biz gezimizde tapınma yerleri,üzerine hayvan,bitki ve insan figürlerinin kabartma şeklinde olduğu taşları gördük.
buranın önemi bulunan en eski ve en büyük tapınma yerine sahip olması.GÖBEKLİTEPE hepimizi çok etkiledi.1 saat kadar burada oyalanıp tekrar yola çıktık.
yolda bu kadar aç kalmaya alışkın olmayan midelerimiz zil çalmaya başladı.
bir benzin istasyonunda çorba içmeye karar verdik.15 dakika çorbaların gelmesi için bekledik.çorbalar buz gibi geldi.garsona tekrar ısıtmasını söyledik.sanırım mikrodalgaya koydu çünkü 3 dakika sonra hepsini ısınmış şekilde geri getirdi.çay tekliflerine kabul etmeyip çorbalar için 17 lira ödeyip yola çıktık.5 çorba için 17 lira vermek koydu biraz moralimizi bozdu.ama yapacak bir şey yok.
yolda tekrar durup 100 liralık mazot aldık.URFA-MARDİN yolunun epey bir kısmı gidiş-geliş.direksiyondaki Ülkü kamyon sollamaktan,stresten çok yoruldu.tamam artık yoruldum deyip direksiyonu Fikret'e bıraktı ki MARDİN'de yol çift şerit oldu.
MARDİN girişinde MARDİN öğretmeneviyle malum konuşmaları yaptık.anlaşıp eski MARDİN'e yemek yemeğe gittik.Ülkü bu yaz 1 ayını MARDİN'de geçirdi.buradaki rehberimiz o olacak.
yemek için açık yer bulmak çok zor oldu.tam kapatmak üzere olan bir amca bize bir ikram,bir hürmet etti ki midelerimiz bayram etti.halep tava,patlıcan musakka,pilav daha aklıma gelmeyen birkaç şey daha yedik.sohbeti de sardı amcanın.baya vakit geçirdik burada.irmik helvasını çok beğenip bir tabak daha söyledik.bu yemek için toplam 43 lira ödedik.
MARDİN sokaklarını turlayıp çay içecek yer aradık.bulamadık.gece fotoğrafı çekmek için MARDİN'den biraz uzaklaştık.kalenin ışıklarını kapattıklarından biraz fotoğraf konusunda zorlandılar.
yorgunluk baya bastırmaya başladı.öğretmenevinin yolunu tuttuk.5 kişi toplam 1 gece için 190 lira verdik.
ertesi gün kahvaltı etmeden çıkıp HASANKEYF'e gitmeye karar verdik.
öğetmenevinde resepsiyonda kabadan da kaba biri vardı.çok çok kalitesiz,kaloriferleri yanmayan,klimanın kumandası olmayan odalarda kaldık.bu zihniyete sahip öğretmenevi yönetimine,işletenlere çeşitli küfürler ederek uykuya daldık.
MARDİN'i anlatan gezi yazısı bölüm-3'de dir.

2 yorum:

Löplöpcü dedi ki...

Web sayfamı okuyup bir kenara not almanız, gidip yerinde uygulamalı olarak denemeniz çok hoşuma gitti. Umarım yediğiniz yemeklerde sizin hoşunuza gitmiştir.
Selamlar & sevgiler
Semih Diken

kerwane dedi ki...

bloğunuz bize gezi boyunca çok yardımcı oldu.ne yiyelim,nerede yiyelim diye vakit kaybetmedik.yemeklere gelince;tavsiyelerinizi denedikçe,beğeni çıtamız biraz daha yükseldi.şimdi sıradan kebap,lahmacun,ciğer vs. yemekte zorlanıyoruz :) iyi ve doğru bilgiler için teşekkürler.