10 Mayıs 2010 Pazartesi

Hafta Sonu Alıç Yaylası Kampı - 08-09 Mayıs 10

sadece gezi fotoğraflarına bakmak isteyenler için link: http://picasaweb.google.com/leylegihavadagorunce/AlCYaylas#
dallar çiçek açar,biz gençleşiriz bu mevsimde.işi gücü bırakıp koşarız doğaya.
haftasonu kampı bizim gibi doğa severler için bulunmaz bir nimettir.hele dostlarla birlikteyseniz gel keyfim gel.
c.tesi herkesi toplayan TAMZARA TUR minibüsünde uyumayı planlayanlar uyuyamadı gürültümüzden.hani ilkokul çocuklarını geziye götürür ya öğretmenleri.işte onun gibi fıkır fıkırdık.
Cevdet bizi İZNİK'e bağlı SANSARAK KÖYÜ'nin biraz üstündeki ELMALI KÖYÜ'nün yaylasına yani ALIÇ YAYLASINA götürecek.aslında nereye götürdüğünün bir önemi yok.biliyoruz ki doğada olacağız,biliyoruz ki özlediğimiz arkadaşlarlayız.
Eskihisar/Topçular feribotunda kahvaltımızı yaptık.
İZNİK'te alış-veriş molasından sonra SANSARAK KÖYÜ'nde çay molası verdik.
köyün biraz ilerisinden de yürüyüşe başladık.hava sıcak ama yürüyüşün kimi yerlerinde ormana girdiğimizden sıkıntı yok.
her geçiş yerini farklı güzelliklere bırakıyor.ormandan çiçek tarlalarına,çiçek tarlalarından çiçekleri üzerinde meyve ağaçlarına,sonra uzun çimenlikler,tırmanışlar,inişler.her anı büyüleyici.
suyun kenarında yemek molası verdik.
papatya tarlasının bir tanesinde mola verip hepimiz toprağa bırakıyoruz kendimizi.yat yuvarlan vakti.kuş sesleri her yerde.
burada patlatıyor Figen kardeş bombasını.'burası masal gibi,masalın içi gibi'.bu lafı gülmekten kırdı geçirdi bizi.artık her yeni dokuda 'Figen burası masalın neresi gibi?içi gibi mi?yoksa hafif dışı gibi mi?' diye sorma ihtiyacı hissettik.bizim Figen'in kendini de güldüren böyle komik lafları vardır.
her çıkışın bir inişi vardır misali bir tepeden el ele tutuşup salıyoruz kendimizi.sanki bahçemizdeki meyveleri yemek için dalan çocukları ürkütmeye giden yaşlı amcalar gibiyiz.koşmak,bağırmak çok rahatlatıyor.
bende ELMALI KÖY'üne girdiğimizde tam olmamış erik ağaçlarına dadandım.çekirdeği tam oluşmamış,içi su dolu.ısırdıktan sonra ağzınızı acı bir tat kaplıyor.benim çocukluğumda erik demek bu demekti.biz bu zamanda yiyip bitirirdik tüm erikleri.çekirdeğinin oluştuğunu görmezdik.İstanbul'a geldiğimde gördüm ki eğer ellenmezse erik milletinin kocaman çekirdeği olabiliyormuş.avuç avuç yediğim ELMALI KÖYÜ'ndeki bebek eriklerle çocukluğuma döndüm.
araçla ELMALI KÖYÜ'nde buluşup biraz daha yukarıdaki ALIÇ YAYLASI'na gittik.
güneş etkisini yavaş yavaş yitirirken bizde çadırları kurmaya ve yemek hazırlıklarına başladık.
çorbada Ülkü,bulgur pilavında Nilüfer,ızgarada eşi Murat çok iyi iş çıkarttılar.Şanda çifti ise sürpriz yapıp bizi zahter salatasıyla tanıştırdı.
odun toplamak,ateş yakmak ve ateşi beslemek görevini herkes üstlendi.tüm bu hazırlıklar olurken kırmızı karıncalar misali Figen arkadaşımızın getirdiği kavrulmuş çekirdeğe saldırdık.
yemek hazır olduğunda kafa lambalarını takacak kadar hava kararmış ve mont giyecek kadar soğumuştu.afiyetle yedik yemeğimizi.sonra masayı toparlayıp ateş başına geçtik.
o kadar yürüdükten ve hazırlık yaptıktan sonra yemeğin rehaveti ve ateş başındaki sohbeti bir kenara itip,büyük bir cesaret örneği gösteren arkadaşımız Ülkü ve ona yardım eden Nurgül bulaşıkları yıkadılar.bizde yüzsüz yüzsüz ateş başında sohbet ettik.neyseki hamarat olduklarından bulaşıkları çabucak bitirip aramıza katılmaları uzun sürmedi.
saatlerce ateş başında hiç kıpırdamadan oturup kah konuştuk kah sustuk.yıldızları seyrettik,ateşi besledik,müzik dinledik,içtik.tek tek yatmaya gidenlerle vedalaşıp biraz daha oturduk ve sonra bizde çadırın yolunu tuttuk.
sabaha doğruydu sanırım yağmurun sesiyle uyandım.bir süre yağmuru dinledim ama uyku öyle büyülü ki sen istemezsen bile içine çekiyor seni.sonra bülbül sesleri uyandırdı.sabah olmuş bülbüller konsere başlamış.bir süre çadırda dinledim seslerini.uzaklarda yaylacıların ineklerinin çan sesleri vardı.güneş bulutların arasından çıktıkça çadırın içi ısınıyor.bu durumda istesenizde çok kalamazsınız çadırın içinde.hazırlanıp çıktık çadırdan.
kahvaltıyı hazırlayan arkadaşlarla sohbet ettik.herkesin gözlerinin içi parlıyor.gecesi kötü geçen yok.
yavaş yavaş kalkanlarla birleşip kahvaltımızı yapıyoruz.bir TAMZARA TUR klasiği Nutella savaşlarıyla kahvaltı son buluyor.
bulaşıklarda yine Ülkü kardeş var.biz aylak takımı bu sefer Batuhan'ın getirdiği topla çift kale maç yapıyoruz.bir kaç gol yiyince beni ortada koşma görevine veriyorlar.o işinde bana göre olmadığını ve karşı kaledeki Nilüfer'in hiç mi hiç gol yemeye niyetinin olmadığını görünce yan çizip Ülkü'ye yardıma gittim.ne de olsa bulaşık yıkamak top peşinde koşturmaktan daha iyiydi.
yayılma uzanma saatlerinde çanta taşımacasına 51 oynuyor Ahmet,Figen,Nilüfer ve Şenay.Figen kırıp geçirince ortalığı herkes boşveriyor oyuna.
çadırları ve kullanmayacağımız eşyaları arabaya yerleştirip kamp çevresinde yürüyüşe geçiyoruz.aheste aheste büyük güzel bir tur atıyoruz.
kampa döndüğümüzde çay servisi yapıyor Mert bize.makarna suyu kaynatıp öğle yemeği için makarna ve ızgara sucuk yiyoruz.üzerine sıcak helva mis oluyor.
sıcağı gören tok mideme dayanamayıp bir yerlerde yine kestiriyorum.yalancıktan değilde gerçekten olan bu rehavetle bir bulaşık yıkama faslından yine sıvışıyorum.
'hem sıvıştı,hem yüzsüz yüzsüz yazıyor' diye düşünen arkadaşlara cevabım da var.yok arkadaşlar öyle değil.vallahi yazarken yanaklarım kıpkırmızı.bir özür,bir itiraf hatta bir pişmanlık olarak alın bu laflarımı lütfen.söz bir daha ki kampta çokça telafi edeceğim.
yatma yuvarlanma faslından sonra mıntıka temizliği için kolları sıvıyoruz(-m).her şeyi arabaya yükledikten sonra İstanbul'un yolunu tutuyoruz.
istanbul için alternatif dağ yollarında ilerlerken Figen'e soruyoruz:
'Figen burası masalın neresi gibi?'
Figen:'masalın sonu,masalın son sayfası gibi...'

not:bazı fotoğraflar Murat Aktuğ'dan alınmıştır.ellerine sağlık arkadaşım.

Hiç yorum yok: