7 Haziran 2010 Pazartesi

Çiğdem Yaylası Kampı 5-6 Haziran 10

kaçamakların en sonuncusunu limitler dahilinde yaptık.arabanın limiti,bagajın limiti,çadırın limiti,paranın limiti,derken katılımcılar netleşti.o yüzden yazıyı okuyupta ben niye yokum demesin arkadaşlar.çokça planlıda değildi.niyetimiz deniz kenarı kampıydı.'haftasonu sağnak yağış olacak denize falan gidilmez' haberlerinden sonra hızlıca netleşti.kim ne getirebilir ne alabilir listeleri gitti geldi.uzun listeden bir kuple.

1. ÇADIR --ÜL TAMAMDIR
3. UYKU TULUMU—A/--ÜL TAMAMDIR
5. ŞEMSİYELER—A (BİZDE 1 ADET VAR.yeterlidir bence)
6. MASA—ÜL 1 ADET ALDIM AMA 1 TANE DAHA ALALIM MI?--(1 TANE DAHA ALALIM)
7. TABU OYUNU—ME
8. OYUN KAĞIDI--N
11. KAFA LAMBASI—MU/A/F/N/ME –ÜL KAFA LAMBALARINI DA GÖTÜRDÜ CEVDET--(BEN EL FENERİ GETİRECEĞİM)
12. SOĞUTUCU –A
15. ÇAYDANLIK--ME ÜL TAMAMDIR
25. MANGAL MAŞASI--? ÜL –MU
31. EKMEK--ORTAK --YOLDAN ALINACAK
34. PEYNİR--ORTAK –1 KALIP YETER BENCE

yaklaşık 50 maddelik listeyi buluştuktan sonra kontrol ettik.kimse bir şey unutmamıştı.
biz Ülkü'yü yeni oyuncağım sambrero ile birlikte aldık.
Opet Mehmetcik vakfı tesislerinde Murat,Nilüfer ve Fikret ile buluştuk.otobandan Hendek'e vardık.Cevdet arkadaşımızın Ayder Natura Lodge'dan desteği ile ÇİĞDEM YAYLASI'na ulaştık.
yolda orman gülleri çıldırmış,yeşil her yeri sarmıştı.
Çiğdem yaylasının tek su akan yeri olan camide kahvaltı molası verdik.küçük tüpte çay ve tavada yumurta yaptık.
Ahmet,Nilüfer ve Fikret kamp yeri için keşfe çıktı.Murat,Ülkü ve ben de dedikodu yapıp,çay içtik ve masayı toparladık.
benim görevim 1500 tane poşette ne var ne yok bilmek.kahvaltılıklar nerede,kağıt havlu hangi poşette,tuz,kekik vs. hangisinde ezberlemek.bir çeşit depo sorumluluğu.Murat'ın sorumluluğu ise mangal yapmak.bizi etsiz aç bırakmamak.işi garantiye almak için de yaklaşık 8 kg. et ile yola çıktık.
kamp alanımızı bulunca çadırları kurduk.çadırlar bilmediğimiz bir sistem çıktı.başarısız olacağız hissi versede kurmayı başardık.
Murat acıkmış olabileceğimizi düşünüp hafif bir mangal yaktı.kahvaltıdan yeni kalkmamıza rağmen artan et olmadı.
bir tur TABU oynadık.kızlar kazandı.
ÇİĞDEM YAYLASINDA evi olan ve bizim kamp yaptığımız gören bir abi bir yoğurt kovası dolusu dağ çileği ile ziyarete geldi.getirdiği çilekleri yerken yöredeki domuzlar hakkında konuşup bol bol ense tüylerimizi havalandırdık.
abi yanımızdan ayrıldıktan sonra erkekler odun toplamak için ormana gittiler.
hafif hafif serinlikte çökmeye başladı.yaygımızı ateş kenarına çektik.bu seferde 51 oynamaya başladık.Ahmet,Nilüfer,ben ve hayatında 51 oynadığından şüphe ettiğimiz Ülkü.Ülkü 51'de baya şov yaptı.2.el çifte gidiyorum diyip numarası aynı ama cinsi aynı olmayan kağıtları toplayıp oyunu kazandığını sandı.bizde yarıldık ikiye gülmekten.
açıkhava,soğuk derken karnımız gaz ile doldu.gaz çıkartır pozu vererek fotoğraf çektirelim dedik.yanlış anlaşılmasın görüntümüz poz icabı yoksa bir kaza olupta gaz salınımı falan yapmadık.
hava kararınca Murat yine mangalın başına geçti.zaten bu kampta onu başka yerde yada başka pozlarda bulamazsınız.
akşam yemeğinde yok yoktu.yedik içtik eğlendik.ateş başında yıldızları seyrettik.muhabbet ettik.
akşam kızlarla yatmaya sözüm olsa da bir şeyler bahane edip Ahmet'in çadırına geçtim.gece bana göre kampta bir şeyler dolaştı.hızlıca nefes alıp verme sesi çadırın heryerini dolanan ve beni korkudan uyutmayan bu şeyin domuz olduğuna inandım.sabaha karşı uyudum. sabahın çok erken saatlerinde bir posta sağnak yağdı geçti.kendimizi zorla uyuttuk.bir posta daha yağdı.o da geçince hızlıca kahvaltıyı hazırladık.
Ahmet de görevini yerine getirdi.öncesinde 'çöp poşeti bu,bir işe yaramaz' desek de bizi yağmurdan kurtaracak,altına sığınabileceğimiz MARLON BRANDAyı serdi.pazar günümüzün keyfini de bu brandaya ve Ahmet'in iyi fikrine borçluyuz.
kahvaltımızı bir kişi eksik olarak brandanın altında yaptık.Nilüfer kardeşimiz yediklerinden,soğuktan,yolculuktan yada daha evvel yanında getirdiği hastalıktan kafasını kaldıramaz halde çadırda kaldı.pazar günü onu ayakta yada konuşurken gören pek olamadı.arada sırada elinde ıslak mendille,çadırdan hızla çıkıp ormana gidiyordu.rengi sapsarı,hiçbirşey yiyemeden pazar gününü çadırın içinde geçirdi.
biz de bir posta daha TABU oynadık.bu sefer erkekler bizi yendi.meyve yiyelim diye düşünüp erik ve kiraz poşetini masaya getirdik.o sırada Ülkü arkadaşımızın aklına bir yarışma geldi.kirazları yiyip çekirdeklerini yutmadan ağızda biriktirme yarışması.limitimiz poşetteki kirazlarla sınırlı.Murat hiç girmedi yarışmaya hatta 'takılacak boğazınıza başımıza iş açacaksınız' dedi.ben de ağzımdaki 3 çekirdekten birini sürekli yuttuğumdan 8 çekirdekte pes ettim.benden sonra Ahmet gülmekten yiyemeyeceğini anlayıp 30 çekirdekte pes etti.Ülkü ve Fikret hiç yılmadan kalan kirazların çekirdeklerini biriktirdiler ağızlarında.
son anda Fikret Ülkü'ye meydan okumak için,1 çekirdeği 2 kiraz çekirdeği yerine geçen eriktende bir tane yiyip çekirdeğini ağzında sakladı.
Ülkü 47 çekirdek ile Ahmet'in rekorunu kırdı.Fikretin çekirdeklerinide say say bitmedi.60 tane çekirdek çıkarttı ağzından.Ülkü rakibinin hızlı yiyerek kendisini geçtiğini bir dahaki sefere eşit miktarlarda kiraz verilmesi gerektiğini savundu.yarışma komitesi bir dahaki sefere bu konuyu dikkate alacaktır.
Fikret şampiyonluk sevincini çok yaşayamadan ablası ile aynı kaderi paylaşıp elinde ıslak mendille ormana doğru bir kaç tur attı.Ülkü'de yorgunluğunu açık havada uyuyarak giderdi.
tatlı tatlı başlayan yağmur yerini sağnağa bıraktığında NAYLON BRANDA'nın altında Fikret,Ülkü,Ahmet ve ben sohbet ediyorduk.Nilüfer her zamanki gibi çadırında inlemeli seslerle dinlenirken Murat'da kalan etleri pişirmek için mangalıyla beraber kah açık havada kah branda altındaydı.
fazla etleri paylaştık.kalanları da 'neremize yiyeceğiz,oyy anam' diyerek tükettik.bu kadar et alınca olan evden özenle hazırlayıp getirdiğimiz ürünlere oldu.kızarma,kısır,fasülye kavurması,sarma,börek vs. olduğu gibi kaldı.para verip aldığımız ve yine hiç el sürülmemiş olan cips,çerez,fıstık,beyaz peynir,kaşar peyniri içinde çekiliş yapıp paylaştık.
yağmurun hafiflediği bir zamanda çadırları toparladık.eşyaları arabalara yerleştirip mıntıka temizliği yaptık.Nilüfer için arbanın arkasında yatak hazırlayıp onuda yerleştirdik.hafif yağan yağmur ve gelip giden sisin içinde İstanbul'un yolunu tuttuk.
kamp,etlerin bolluğundan ve evden getirdiğimiz fakat hiç el süremediğimiz malzemelerden ötürü ucuza gelmedi.bir daha ki sefere kamp alış-verişini kızların yapmasına karar verdik.son olarak fark ettik ki erkeklerin odun toplamasının dışında hiç iş yapmadık,aksine aylaklıklarla dolu aktivitelerle kampın tadını çıkarttı.şuan da başka bir şey fark ettim ki Ahmet'in odun topladığı kare dışında fotoğrafı yok.söz olsun ki bir daha ki kamp yazısı Ahmet'in fotoğraflarıyla dolacak.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yeme içme ağırlıklıda olsa güzel bir gezi olmuş.